15.YÜZYIL-17.YÜZYIL FELSEFESİ
Orta Çağ, Batı Roma İmparatorluğu’nun yıkılışı ile İstanbul un Fethi ve Rönesans Çağı’nın başlangıcı arasındaki dönemi,
Orta Çağ felsefesi İlk Çağ felsefesinin bitiminden modern düşüncenin başlangıcına kadar olan dönemi kapsar.
Skolastisizm: Latince "Schola" (okul) Skolastik felsefe: "okul felsefesi" Orta Çağ’da Hristiyan din adamlarının yetişme ortamı olan manastır ve katedral okullarında Hıristiyanlık teolojisini öğretenler ile Orta Çağ’da temel bilgi alanlarını kapsayan "Yedi Özgür Sanat’ ı (septem artes liberales) okutup öğretenler için kullanılır.
Orta Çağ Felsefesi kendi içinde dört ayrı geleneği barındırır:
1- Batıda Avrupa da gelişip, Latince ifade edilmiş olan Hıristiyan felsefesi,
2- Doğuda İslam dünyasında ortaya çıkmış ve Arap dilinde ifade edilmiş olan İslam felsefesi,
3- Sadece Hristiyan ülkelerinde değil, İslam dünyasının çok çeşitli bölgelerinde de Musevi düşünürler tarafından İbranice ifade edilmiş olan Yahudi felsefesi
4- Hristiyan Bizans İmparatorluğu içinde Grek diliyle ortaya konmuş olan Bizans felsefesi
İLK ÇAĞ VE ORTA ÇAĞ FELSEFELERİNİN KARŞILAŞTIRMASI:
1. İlk Çağ Yunan felsefesi belli bir halkın (antik Yunan ya da Atina halkının) felsefesidir. Orta Çağ felsefesi ise bireylerin ve halkların temel özelliklerinin üstünde olan dini bir topluluğun (Hristiyan, İslam ve Musevi toplumunun) felsefesidir.
2. Antik Yunan felsefesi bütünüyle dünyevi bir felsefedir. Orta Çağ felsefesinde ise öte dünyasal bir ilgi hakimdir. ***Yunan’ da insanın temel problemi, bu dünyada mutluluğa erişmekti. İnsan, bu problemi çözebilecek güce sahipti ve kendi çabasıyla iyi ve mutlu bir hayata ulaşabilirdi. ***Orta Çağ’da ise problemler, bu dünyadaki hayattan ziyade, ahiret hayatıyla ilgili olan problemlerdir. Aranan mutluluk, bu dünyadaki mutluluk değil, sonsuz bir mutluluktur. Bu nedenle, antik Yunan’da bağımsız bir felsefe disiplini olan etik ve estetik yerini çok büyük ölçüde teolojiye bırakır.
3. Orta Çağ felsefesinde önemli olan tek şey, insanın doğaüstü varlık alanıyla, aşkın ve mutlak olarak yetkin varlık olan Tanrı’yla ilişkisidir. Böylece, Orta Çağ’da felsefenin içeriği ve konu alanı bütünüyle değişmiştir. Antik Yunan’da bilimler kendi başlarına, iyi ve mutlu bir yaşam amacı için sağlam araçlar olarak değer taşımaktaydılar. Oysa Hristiyanlar için Yunan felsefesi, ahlâklılığı bir toplumsal etik içinde ve mutluluk amacını gözeterek ele alır. Orta Çağ’da ise ahlâklılık dinin bir parçası haline gelmiştir. Yani, Yunan’ da etik toplumsal bir zemin üzerinde, Orta Çağ’da ise teolojik bir düzlemde temellenir. Zararsız, hem de bazen zararlı ve tehlikeli disiplinler olarak görülmüştür.
. Orta Çağ felsefesinin merkezinde Tanrı vardır. Yani, Tanrı merkezli bir felsefedir. Temel konular: * Tanrı ve Tanrı’ nın varoluşu problemi * İman ya da otorite ve akıl ilişkisi * Tanrı-evren ilişkisi * Kötülük problemi * Tümeller problemi
İslam Felsefesi:
İslam dünyasının fetihler sonucu karşılaştığı kültürlerle etkileşimi sonucu ortaya çıkmıştır. 2 nedeni vardır:
A) İç nedenler: O dönemin siyasal ortamı, Kuran-ı Kerim ve Hadis-i Şeriflerin buyrukları söz konusudur. Bilim ve felsefenin gelişebilmesi için en uygun ortam; eleştiri ve hoşgörü ortamıdır. İslamiyet’in yayılması ve Hristiyan skolâstiğinin baskılarına karşı direnebilmesi için eleştiri ve hoşgörüyü temel alıyordu.
B) Dış nedenler: İslamiyet’in doğuşu ve Arap yarımadasında başlayan “yeni bir kültür akımı”, Doğu’da HİNT; Batı’da YUNAN kültürü ile karşılaşmıştır. Ayrıca İRAN ve HİNT medeniyetlerinden çeşitli eserlerin tercümeleri de İslam felsefesinin oluşum ve doğuşunu etkilemiştir. Eski YUNAN ve ROMA eserlerinin çeviri faaliyetleri etkili olmuştur. Kilise ile görüş ayrılığına düşen bazı Hristiyan mezhepleri mensupları, kilisenin zulmünden kaçarak Suriye, İran ve Irak ülkelerine yerleştiler.
İslam dünyası, kilise tarafından yasaklanan yahut değiştirilerek Hristiyanlıkla uzlaştırılan Yunan ve Roma felsefesine ait yapıtları, çeşitli çeviri merkezlerinde tanımıştır. Böylece Batı dillerinden Arapçaya çeviriler başlamış ve bu çeviriler, İslam dünyasının dikkatini Antik Dönem’e çekmiştir.
İslam dünyasında özellikle Platon ve Aristo’nun yoğun bir şekilde tartışıldığını görüyoruz. İslam dünyasında Yeni Çağ’la birlikte Batı’yı etkileyebilecek ünlü Aristocular yetişir. Temel Özelikleri: ü İslam kültürünün alan ve çerçevesi içinde ortaya çıkan felsefi çabaların hepsi bir bütün olarak İslam felsefesini oluşturur. Bu bakımdan İslam felsefesi; TÜRK, ARAP, HİNT ve PAKİSTAN gibi toplumların ortak felsefesidir.
Tartışmaya açık bir felsefe olması bakımından Orta Çağ’ın DOGMATİK ve TAKLİTÇİ kilise felsefesinden ayrılır. Felsefe çalışmalarında ortak dil olarak ARAPÇA kullanılmıştır. İslam dininin bilme, anlama ve araştırma ile ilgili emirlerinin İslam felsefesinin doğuş sebeplerinin başında geldiği söylenebilir.
İslamiyet’in kısa zamanda geniş bir alana yayılması ve çeşitli kültür merkezleriyle karşılaşmış olması, İslam felsefesinin doğuşunu ve gelişimini hızlandırmıştır.
İSLAM FELSEFESİNDE FARKLI EKOLLER:
Kelam, “Allah’ın Sözü” anlamına gelir. Kuran’a ve Hadislere dayanan felsefe türüdür. Antik dönem etkisiyle oluşan İslam felsefelerine tepkidir. İslam dininin ana ilkelerini “akıl yoluyla temellendirme” çabalarından doğar. Kelam okullarının doğuşundaki diğer amaç; İslam dinine yönelebilecek yanlış görüşlere karşı çıkmak ve inanç esaslarını korumaktır. Kelamın asıl amacına yönelik olarak çalışmalarını sürdüren kelam okulu EŞARİYE’dir.
a) Eşariye: Asıl İslam felsefesini temsil edenlerin kurdukları kelam okuludur. Amaç, İslam dinini her türlü saldırı karşısında akılla korumaktır. Aklın imkânları sınırlıdır ve tüm inanç konularını açıklamaya yetmez. Yani sadece akılla her şey açıklanamaz. İmanla çelişen ve çatışan hiçbir bilgi doğru olamaz. Bundan dolayı; önce iman, sonra akıl gelir.
b)Mutezile: Eşariye okuluna karşı çıkanların oluşturdukları felsefe okuludur. Kuran’ın akılla açıklanabileceğini yahut yorumlanabileceğini savunur. Akla aykırı olan tüm inançlara karşı çıkar. İnsan, eylemlerini kendisi yaratır, özgürdür ve kadere bağlı değildir. Akılla açıklayamadıkları hiçbir şeye inanmazlar. İslam dininin bütün esaslarının akıl yoluyla kavranabileceğini savunurlar. Sınırsız özgürlük ve bireycilikten yanadırlar. İnsan aklının sınırsız olduğunu öne sürerler.
2) Tasavvufçular:
Gerçeğe kelamcılarda olduğu gibi tartışma yoluyla değil, yaşayarak ulaşılabilir. İnsanın duygu ve sezgi yoluyla Allah’a ulaşmasını ve sevgisiyle bütünleşmesini mümkün gören düşünce sistemidir. Evrende bulunan her şey, gerçek varlık olan Allah’ın varlığına işaret eder. Allah’ın yarattığı her şeyi yine Allah için sevmek gerekir. Tasavvuf; bir kişilik geliştirmesidir, bir yaşam felsefesidir. Önemli temsilcileri: Mevlana, Hacı Bektaş, Yunus Emre, İbn-i Arabî…
3-Meşşai Felsefesi:
Aristo felsefesini benimseyip İslam düşüncesi ile Aristo felsefesini uzlaştırmaya çalışırlar. Asıl çıkış noktası, Aristo felsefesidir. Meşşailer, aklı esas alarak dinin inanç ile ilgili temel problemlerinin açıklamaya çalışmışlardır. Bu özellikleri sebebiyle eleştiriye uğramışlardır. Evrenin Allah tarafından yaratılmasına dayanan İslam dini ile evrenin öncesiz ve sonsuz olduğunu savunan Antik Yunan düşüncesini uzlaştırmaya gayret ettiler. Bu yönüyle İslam dininin temel nitelikleriyle bazı yönlerden çeliştiklerini yahut çatıştıklarını ifade edebiliriz. Önemli temsilcileri: Farabi, İbn-i Sina, İbn-i Rüşd, ElKindi…
4) Gazali Felsefesi:
Mutezilenin görüşlerine karşı çıkar. İslam felsefesinde çığır açan isimlerden birisidir. Eşariye ve Tasavvuf ile uzlaşan yönleri vardır. Gazali’ye göre; akıl insanı yanıltabilir, bu nedenle gerçeğe ancak imanla, sezgiyle ulaşılır. Felsefede aklın rolünü kabul etmiş ancak akılla açıklanamayan bazı durumları iman ve sezgi yoluyla çözmeyi önermiştir. Gazali; felsefe ile Kuran’ı bağdaştırmaya çalışan Meşşaileri eleştirmiş, onların İslam inancı ile bağdaşmayan fikirlerinden dolayı TEHAFÜT ELFELASİFE (Felsefecilerin Tutarsızlıkları/Hataları) adlı eserini yazmıştır. Eleştirilerini hiçbir otoriteye dayanmadan aklın ilkelerine göre yapmış ve orijinal bir İslam felsefesi oluşturmuştur.