Siyaset felsefesi, siyasi yaşamı, devletin özünü, kaynağını, değerinin ne olduğunu fel sefeye özgü bir yaklaşımla ele alan ve inceleyen bir felsefe dalıdır. Siyaset (politika) devlet işlerini düzenleme, yönetme ve ya insan topluluklarını yönetme sanat ve et kinliği şeklin de tanımlanmaktadır. Siyaset felsefesi, insanı yerleşik düzene geçmiş, toplu hâlde yaşa yan bir varlık olarak kabul eder. Toplumun yönetiminde iktidarın nasıl oluştuğunu, bireylerle ilişkisini araştırır. İktidarın varlığını nasıl ve ne şekilde sürdürdüğünü konu edinir ve inceler.
Siyaset konusuyla siyaset bilimi de ilgilenir. Bu disiplin, başta devlet olmak üzere siyasi kurumlar, yö netim şekilleri, siyasi ilişkiler gibi konuları herhan gi bir değer yargısında bulunmadan ele alır. Yalnız ca betimleme ve açıklama amacındadır. Oysa siyaset felsefesi, siyasetle ilgili herşeyin doğasını araştırır, geçerliliğini sorgular ve en iyi siyasi düzenin hangisi olabileceği konusunda öznel yargılarda bulunur. Bu bakımdan siyaset felsefesinin alanı, siyaset bilimininkinden çok daha geniştir. Siyaset fel sefesi, olanı betimlemeyi değil, olması gerekeni ortaya koymayı amaçlar. Olması gereken ideal devlet düzenlerini ve bunlardaki bireyin, toplumun, devletin hak ve görevleri ni araştırır. Oysa siyaset bilimi, siyasal yaşamın olgularından hareket ederek nesnel sonuç lar ortaya koymaya çalışır. Devlet ve toplum yönetimi ile ilgili tüm etkinlikleri hem siyaset bilimi hem de siyaset felsefesi inceler. Siyaset bilimi; devlet biçimlerini, siyasi olguları ve süreç leri açıklar ve olanı olduğu gibi inceler. Siyaset fel sefesi ise var olan siyaset üzerine bir sorgulama ve akıl yürütme etkinliğidir. Siyaset fel sefesi, ideolojiler üstü bir tutumla olması gerekeni araştırır.
SİYASET FELSEFESİNİN KAVRAMLARI
Siyaset felsefesinin konusunu birey, toplum, sivil toplum, iktidar, yönetim, meşruiyet, egemenlik, hu kuk, yasa, bürokrasi, devlet, adalet, demokrasi, laiklik ve insan hakları gibi temel kavramlar oluşturur.
Birey (fert): Toplum içinde tek insan demektir.
Toplum: Temel ve toplumsal gereksinmelerini karşılamak için birbirleriyle ilişki kuran, birbirini etkileyen, ortak bir kültürü paylaşan, belirli bir bölgede bir aradayaşayan insanların oluşturduğu bütündür.
Sivil toplum: Toplumun yönetiminde, iktidarın etki alanı dışında kalan ve kendi dinamiğini oluşturarak varlığını devam ettiren demokratik yapıdır.
İktidar: Bir toplumda egemenliği elinde bulundurma, devlet gücünü kullanma yetkisidir. Yönetim, dev leti ve toplumu istenilen amaçlar doğrultusunda idare etmektir.
Meşruiyet: İktidarın ya da bir eylemin bir hakka dayanmasıdır. Genel anlamda, hukuka ve yasamaya uygunluktur.
Egemenlik: Devletin belli sınırlar içinde belli bir toplumda dış ve iç baskılardan kurtularak toplumu yö netebilmesidir.
Hukuk: Belirli bir toplumda bulunan bireyler arasındaki ilişkileri düzenleyen, devletin yaptırım gücüyle uyulması zorunlu kılınan davranış kurallarının tümüdür.
Hak: Hukuk düzeninin kişilere tanıdığı yetkidir. Bireyin yasaya ve adalete uygun isteğini dile getirir.
Hak türleri açıklamaları ve İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin bazı maddeleri aşağıda verilmiştir.
Hak ve özgürlükler üç başlıkta incelenmektedir:
1-Kişisel Haklar: Bireyi,toplum ve devlete karşı koruyan haklardır.Yasama,düşünme ve ifade etme haklarıdır.
2-Toplumsal ve Ekonomik Haklar: Mülkiyet,eğitim,sağlık ve çalışma haklarını içerir.
3-Siyasal Haklar: Devlet yönetimine katılım haklarıdır.Yurttaşlık,seçme ve seçilme haklarını içerir.
Yasa: Yaptırım gücü olan yazılı hukuk kuralıdır.
Bürokrasi: Devlet işlerinin yürütülmesinde tabandan yukarıya doğru çıkıldıkça daralan bir yapı içinde örgütlenmiş olan, çeşitli kurallara göre çalışan, yetki lerin kişilere değil, görevlere göre düzenlendi ği görevliler grubundan oluşan yapıdır.
Devlet: Belirli bir ülkede yaşayan insan toplulu ğunun egemenlik ve bağımsızlık temelinde oluşturdu ğu siyasi örgütlenmedir.
Adalet: Herkese payına düşenin verilmesi, haklının hakkını alması, haksızın ise cezalandırılması dır. Hukukun amacı adaleti gerçekleştirmektir.
Demokrasi: Halkın kendisini yönetecek kişileri kendi oylarıyla seçtiği yönetim biçimidir. Demokrasinin temel ilkeleri özgürlük, çoğulculuk ve eşitliktir.Bunlardan özellikle eşitlik ve özgürlük ilkeleri insan haklarının temelini oluşturur.
Laiklik: En genel anlamıyla din ve devlet işlerinin bir birinden ayrılmasıdır. Laik devlette tüm vatandaşlar, istedikleri dine inanmakta, inanmamakta ve ibadet konusunda özgürdür.
SİYASET FELSEFESİNİN TEMEL SORULARI
Siyaset felsefesinin başlıca soruları; "İktidar kaynağını nereden alır?", "Meşruiyetin ölçütü nedir?", "Bürokrasiden vazgeçilebilir mi?", "Sivil toplumun anlamı ne dir?", "Bireyin temel hakları nelerdir?", "Egemenliğin kullanılış biçimleri nelerdir?" gibi sorulardır. Siyaset felsefesinin temel sorularından biri, "İktidar kaynağını nereden alır?" sorusudur. Platon ve Aristoteles gibi bazı düşünürler, iktidarın kaynağını bireylerin korunup geliştirilebilmesinde bulurlar. Buna göre devlet, insanların temel ihtiyaçlarını karşılayabilmeleri ve kendilerini gerçekleştirebilmeleri için bir araçtır. Bazı düşünürlere göre siyasi iktidarın kaynağı Tanrı'da dır. İktidar, Tanrı'nın yeryüzün deki temsilcisidir. Bazı düşünürlerde iktidarın kaynağını toplumu oluşturan bireylerin ortak iradesin de bulur. "Egemenliğin kullanılış biçimleri nelerdir?" sorusuda siyaset felsefesinin temel sorularındandır. Ege menlik geleneksel, karizmatik ve hukuki olarak kullanılabilir.
Geleneksel egemenliği; toplumdaki gelenek ve görenekler belirler. İktidar babadan oğula geçer. Butür toplumlar da değişme yavaştır.
Karizmatik egemenliği; yöneten kişinin kitleleri arkasından sürükleme gücü belirler. Karizma, etkileyi cilik, büyüleyici güç anlamına gelir. Örneğin, Atatürk, bu güce sahip bir liderdir.
Hukuki egemenliği ise yasama, yürütme ve yargı güçlerinin kullanılış biçimi belirler. Egemenlik, millet için ve millet adına kullanılır.Günümüz demokrasilerinde yasama yetkisi meclis, yürütme yetkisi hükûmet ve yargı yetkiside bağımsız mahkemeler tarafından kullanılmaktadır. Bu organlar yetkilerini millet adına kullanır. Siyaset felsefesinde en önemli sorun, "devletin nasıl meydana geldiği", "devletin doğal düzenin bir devamı mı yoksa insanların yaptığı yapay bir şey mi olduğu" sorunudur. Bu sorunla ilgili olarak iki farklı görüş bulunmaktadır.
Devletin doğa düzeninin bir devamı olduğunu öne süren görüş: Bu görüşün ilk temsilcisi Platon'dur. Ona göre insanın bir mikro organizma olmasına karşılık devlet, büyük bir makro organizmadır. Tek insan ile devlet arasında bir benzerlik vardır. Devlette gördüğümüz sosyal sı nıflar, insandaki belli yetilerin karşılığıdır.Devlette gördüğümüz işçi sınıfı, insanda ki beslenme iç dürtüsüne karşılıktır. Devletteki koruyucular sınıfı, insandaki irade yetisine karşılıktır. Yine devletteki yöneticiler sınıfı, insandaki akıl yetisine karşılıktır.Buna göre dev let, sanki büyük bir organizmadır. Aristoteles'in düşüncesinde de yine organizmacı bir devlet anlayışı vardır. Ona göre devlet, bir zoonpolitikon (sosyal hayvan) olan insanla gerçekleşir. İnsan, nasıl bazı biyolojik ve ruhsal yetilerle dünyaya geliyor ve sonra yaşamı boyunca bunları geliştiriyorsa devlet de aynı şekilde meydana gelir. Aristoteles'e göre insanın toplumsallığı, onun bireyselliğinden önce gelir.Buna görede insan, toplum sallığını ve toplumsal bir varlık olma eğilimini doğarken beraberinde getirir. Bu nedenle devlet, insan doğasına dayanan organik bir varlıktır. Farabi'ye göre de insan, toplum hâlinde yaşar ve bireyler birbirlerinin eksiğini tamamlarlar.Bu konuda en üstün yetkinlik de kentte yaşamakla elde edilebilir. Erdem, yardımlaşmadır ancak insanlar, kötülük için de yardımlaşabilirler.Gerçek mutluluğa ulaştıracak konularda yardımlaşan insanlar, erdemli kenti oluştururlar.Erdemli kent, tüm organları işlevini yerine getiren bir bedene benzer. Nasıl bedende tüm organlar, işlevlerini yerine getirerek onu ayakta tutuyorlarsa erdemli kentte de insanlar, birbirlerine yardım ederek kenti ayakta tutar ve mutluluğu sağlarlar. Devletin yapma bir varlık olduğunu öne süren görüş: Bu anlayışa göre devlet, insanların meydana getirdiği yapay bir kurumdur.İnsanlar, uzlaşıp anlaşarak devleti meydana getirirler. Bu düşünceye,"toplumsal sözleşme" görüşü adı verilir.Bu görüşün köklerini daha İlk Çağda sofistlerde bulmak mümkündür.Sofistlere göre devlet, yasa, ahlak ve töreler doğa tarafından değil, insanlar tarafından oluşturulmuştur. Tam bir toplumsal sözleşme düşüncesine ilk defa Thomas Hobbes'ta rastlanır. Ona göre insanda kendi varlığını güvenlik altında tutma duygusu vardır. Bu duygudan dolayı insanlar biraraya gelerek birlikte yaşama ihtiyacını duyarlar. Bunun için de varlıklarını güvenlik altında bulundurmaya dair birbirlerine söz verip anlaşır, uzlaşırlar.Devlet, işte böyle bir sözleşmenin sonucunda doğar. Böylece devlet, bireylerin varlığını güvenlik altında bulunduracak, bireylerde devlete itaat edeceklerdir. Toplumsal sözleşme düşüncesinin en ünlü temsilcilerinden biri Roussea u (Ruso, 1712-1778)'dur.Onun ünlü eseri "Toplum Sözleşmesi" adını taşır. Roussea u'ya göre insan özgür olarak doğar ama her yerde zincirlere vurulmuş olarak bulunur. İnsan bu durumdan ancak sözleşme ile katıldığı, kendi özgür iradesiyle onayladığı ve bağlandığı bir devlet meydana getirmekle kurtulabilir. Böyle bir devlet, genel isteğe dayanacaktır. Genel istek, yurttaşların iyiliğini sağlamak isteyen bir genel bilinçtir, bir genel ortak duygudur.