SOĞUK SAVAŞ DÖNEMİ
II. Dünya Savaşı sonrasında özellikle Orta Avrupa devletleri üzerinde etki kavgasının Almanya'nın bölünmesiyle ve Doğu Avrupa'nın büyük bölümünde Sovyet tipi hükümetlerin oluşmasıyla başlayan ve Sovyetler Birliği'nin 1991'de dağılışına kadar süren siyasi, ekonomik ve askeri bakımdan iki süper gücün (ABD ve SSCB) önderliğindeki ideolojik iki blokun egemen olduğu dönemdir.
Batı Bloğunda ABD Liderliğinde Atılan Adımlar
1947 Truman Doktrini: Komünist tehdide karşı yardıma ihtiyaç duyan devletlere ekonomik ve askeri yardım yapmak amacıyla kurulmuştur. Böylece komünizmin yayılmasını engellemek istemiştir.
1957 Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET): Avrupalı devletler tarafından hem sermayenin serbest olarak dolaştığı ortak Pazar kurmak hem de SSCB’nin batıya ilerlemesini engellemek amacıyla kuruldu. 1992’de Avrupa Birliği (AB) olarak değiştirildi.
Marshall Planı: II. Dünya Savaşı sonrasında dönemin ABD Dışişleri Bakanı George Marshall tarafından yıkıma uğramış Avrupa ülkelerinin yeniden imarı için İngiltere, Fransa, Almanya, İtalya gibi ülkeleri kapsayan ekonomik yardım programıdır. 22 Eylül 1947'de Avrupa Ekonomik İşbirliği Komitesi tarafından hazırlanan rapor, ABD hükümetine sunulmuş ve 3 Nisan 1948'de ABD başkanı Truman tarafından "Ekonomik İşbirliği Yasası" kapsamında onaylanmıştır. Yardımların yüzde 90'ı hibe, yüzde 10'u ise kredi olarak verilmiştir.
Kominform: Sovyet Rusya, Yugoslavya, Bulgaristan, Romanya, Macaristan, Polonya, Çekoslovakya, Fransa ve İtalya komünist partilerinin liderleri Polonya'da 5 Ekim 1947'de Kominform'un kuruluşunu ilan ettiler. Bu bildiri ile dünyanın iki bloka ayrıldığı ilan edilmiş oldu. Kominform, Truman Doktrini'ne ve Marshall Planı'na karşı oluşturulmuştu.
Doğu Bloğunda SSCB Liderliğinde Atılan Adımlar
1949 Comecon: ABD’nin Truman Doktrini ve Marshall Planı’na karşılık SSCB, komünist ülkeler arasında ekonomik iş birliği ve dayanışmayı arttırmak amacıyla kurdu.
1947 Molotof Planı: ABD’nin uyguladığı Marshall Planı’na karşılık SSCB, Comecon ülkeleri arasında ekonomik iş birliğini geliştirmek için hazırladığı plandır.
HİNDİSTAN VE PAKİSTAN
Hindistan’da İngiliz sömürgesi vardı ve bu İngiliz sömürüsüne karşı direniş 1919 – 1948 yılları arasında Mahatma Gandi (Büyük Ruh) önderliğinde başladı.
Hindistan, İngiltere ile yaptığı anlaşmaya göre I. Dünya Savaşı’nda İngiltere’ye asker verecek, İngiltere’de Hindistan’ın bağımsızlığını tanıyacaktır. Fakat İngiltere Hindistan’a haklarını vermedi.
Gandi, sivil itaatsizlik başlatarak İngiliz ürünlerini boykot etti, vergi ödemedi gibi uygulamalar başlattı.
1930’da İngilizlerin tuz vergisi uygulamasını protesto etmek için tuz yürüyüşünü gerçekleştirdi.
1906’da Muhammed Ali Cinnah’ın kurduğu Müslüman Lig Partisi, Gandi’nin kurduğu Kongre Partisi yönetimde konusunda çatışmalara girdi.
II. Dünya Savaşı’nda Kongre Partisi, Hindistan’a bağımsızlık verilmedikçe İngilizleri desteklemeyeceğini belirtti.
15 Haziran 1947’de Pakistan ve Hindistan bağımsızlık elde etti.
Doğu Pakistan, 1971’de Bangladeş olarak bağımsızlık kazandı.
ORTA DOĞU’DA BAAS PARTİSİ
Suriye’de 1971’de Hafız Esad iktidar oldu. İktidar olunca yönetimden Sünnilleri tasfiye etmeye başladı.
Baas rejiminin mezhep odaklı politikasından Suriye’de Müslüman kardeşler muhalefet oluşturdu.
Baas Partisi, enerji sektörünü millileştirdi, ekonomik kalkınmayı gerçekleştirdi.
1951–1963 Dönemi: Termonükleer silahların geliştirildiği ve buna bağlı olarak süper güçler arasında gözdağı vermek suretiyle karşı tarafın geri çekilmesini sağlayan olası savaş korkusunun hakim olduğu (Dehşet Dengesi) bir Soğuk Savaş dönemidir. Bu dönemin önemli olayları, 1950–53 yılları arasındaki Kore Savaşı (dünyanın ekonomik, siyasi ve askeri alanlarda bölünmesini güçlendirdi), 1955'te Varşova Paktı'nın oluşturulması, 1957 yılında SSCB'nin yapay uydu Sputnik'I uzaya fırlatması, 1962 Küba Füze Krizi ve Sino — Hint Savaşı'dır. Bu olaylardan en önemlisi, ABD ve SSCB'yi doğrudan savaşın eşiğine getirmesi nedeniyle Soğuk Savaş döneminin en tehlikeli olayı ve dönüm noktalarından biri olan Küba Füze Krizi'dir. Bu kriz, ABD'nin Türkiye, İtalya ve İngiltere'de füze konuşlandırması üzerine, 1959–1960 yıllarında SSCB'nin güvensizliğinin artmasıyla Küba'ya füze yerleştirmesi nedeniyle başladı. 22 Ekim 1962 tarihinde ABD'nin Küba'yı ablukaya almasıyla kriz tırmandı. Kriz, dönemin SSCB Başkanı Nikita Krushschev'in ABD'nin Küba'yı işgal etmeyeceği sözünü verirse füze konuşlandırmasını durduracağını bildirmesi üzerine ABD'nin 28 Ekin'de ablukayı kaldırmasıyla sonlandı. Bu bunalımın atlatılmasındaki liderlerin diyaloğa açık tutumları, Soğuk Savaş Dönemi'nde yumuşamaya zemin hazırlaması bakımından önemlidir.
1963–1985 Dönemi: Bu dönem Bloklar arasında yumuşama dönemidir. Küba Krizi'nden sonra taraflar sorunların çözümü konusunda daha yumuşak davranmaya başladılar. Ancak, 1975–1985 arasında tekrar bloklar karşı karşıya gelmeye başladılar.
1985 -1991 Dönemi: Soğuk Savaş'ın sona erdiği dönemdir. Soğuk Savaş'ın bitmesine neden olan gelişmelerden ilki, Mart 1985'te Mihail Gorbachov'un SSCB'de Komünist Parti'nin Genel Sekreterliği'ne gelmesidir. Gorbachov'un benimsediği "Glasnost" (açıklık — özellikle düşünce ve ifade özgürlüğü ve serbest seçimlerin yapılmasıyla siyasal sistemin çoğullaştırılması gibi) ve "Perestroika" (yeniden yapılanma) politikaları ile SSCB'nin hem ekonomi (merkezi hükümet planlamasından pazar ekonomisine geçiş) hem de uluslararası ilişkiler politikalarında (ABD ile yapılan görüşmeler sonucunda nükleer silahlanma yarışına son verme isteği) önemli değişimler meydana geldi. Bununla ilintili olarak ikinci gelişme, Gorbachev'in Mayıs 1988'de BM'nin Genel Toplantısı'nda yaptığı konuşmada, ideolojik dış politikaya son verilmesi gerektiğini ve ülkelerin başkalarının iç işlerine karışmadan bağımsız karar verebilmeleri gerektiğini söyleyerek, Doğu Avrupa ülkelerindeki Sovyet etkisini azaltmasıdır. Bunun üzerine Sovyet ordusu, Afganistan'dan çekilmeye başladı ve Doğu Bloku ülkelerinde asker sayıları azaltıldı. Buna bağlı olarak, 1989'da Polonya, Macaristan, Doğu Almanya, Çekoslovakya, Romanya ve Bulgaristan'da Komünist rejimler yıkılarak demokrasiyi benimseyip ve serbest piyasa ekonomisine geçiş yapmışlardır. Soğuk Savaş'ın temel sembollerinden biri olan Berlin Duvarı'nın 9 Kasım 1989'da yıkılması ve 3 Ekim 1990'da Doğu ve Batı Almanya'nın birleşmesi, bu dönemin bitişine işaret eden en önemli olaylardandır. Bütün bu gelişmelere ek olarak, 1989'da başlayıp 25 Aralık 1991'de sona eren bir süreçte SSCB'nin dağılarak 15 bağımsız devletten oluşan bir yapıya dönüşmesi, Soğuk Savaş'ın sonunu getirdi. Soğuk Savaş döneminin uluslararası sistem açısından üç belirleyici özelliği vardır. Birincisi, süper güçler olarak anılan Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB)'nin hegemonyasına dayalı ve Doğu — Batı bloku ekseninde sürdürülen iki kutuplu ideolojik bir çatışmanın uluslararası sistemi belirlemesidir. Batı Bloku, ABD'nin hegemonyasında sanayileşmiş kapitalist Batı Avrupa ülkeleri, Avusturalya, Japonya, Kanada ve Yeni Zelanda'dan oluşur. ABD, 2. Dünya Savaşı sonrasında serbest ticaretin ve liberal uluslararası iktisadi düzenin hâkim olduğu bir uluslararası sistem benimsemişti. Doğu Bloku ise SSCB'nin hegemonyasında Macaristan, Çekoslovakya gibi "uydu devletler" yarattığı Doğu Avrupa'daki Marksist devletler ve Komünist Çin'den (1949'dan itibaren) oluşur. Bu bloklar NATO ve Varşova Paktı ile hayat bulmuşlar ve Soğuk Savaş'ın temelini atmışlardır. Soğuk Savaşı belirleyen ideolojik çatışma, bu blokların 1955'ten itibaren sömürgecilikten kurtularak bağımsızlıklarını elde etme çabaları içinde olan 3. Dünya ülkelerini (Güney Yarımküre'deki "az gelişmiş" ülkeler) dış yardımlarla veya doğrudan askeri müdahale ile kendi bloklarının etkisine alma yarışı etrafında dönmüştür. Savaş Dönemi'nin diğer bir belirleyici özelliği ise sistemde baskın olan ve sistemi belirleyen merkez kapitalist devletler — arasındaki siyasal ve ekonomik rekabetin, 3. Dünya ülkelerinde ciddi çatışmalara ve bunların sonucunda sosyal, siyasal ve ekonomik değişimlere yol açmasıdır. II. Dünya Savaşı'ndan sonra Afrika'daki birçok sömürgenin bağımsızlığını elde etmesiyle 1945–1975 yılları arasında ulus — devlet aktörlerinin sayısı 60'tan 130'a çıkarak dünya haritasını değiştirdi. Sancılı geçen bu dönemde, özellikle 1970'li yıllarda, Asya, Afrika ve Güney Amerika'da uzun yıllar süren şiddetli çatışmalar görüldü. 1994 yılında daha önce Belçika kolonisi olan Ruanda'da başkanın öldürülmesi sonrasında, ülkedeki çoğunluk gurubu olan Hutuların sistematik olarak Tutsileri öldürmesi ile etnik bir savaş başladı. Afrika'da iç savaşlar nedeniyle var olan siyasal istikrarsızlığa yoksulluk ve hastalık (HIV/AIDS başta olmak üzere) eşlik etmektedir.
Latin Amerika'da 19. ve 20. yüzyıldaki temel sorun çok az insanın toprak sahibi olmasıydı. Bu nedenle köylüler ve çiftçiler toprak reform talep etmekteydi. Bu memnuniyetsizlik 1959'da Küba'da ve 1979'da Nikaragua'da devrimlere neden oldu. Bu devrimlerle komünist liderler başa geçerek toprağın yeniden dağılımını sağladılar. Latin Amerika'da büyük oranda diktatörlüklere son verme ve demokratikleşme yönünde eğilim ağır basmıştır. Ama baktığımızda birkaç yıl öncesine kadar Küba'da hala Fidel Castro yönetimdeydi.
Filistin Meselesi: Orta Doğu'da 1948'de BM'nin İngiliz Mandası altında olan Filistin'i ikiye bölmesi ve bir kısmını Filistinlilere diğerini İsrail'e vermesi sonucunda İsrail Devleti kurulmuştur. Bu bölünmeden ve İsrail'in kuruluşundan memnun olmayan Arap ülkeleri ile İsrail arasında savaşlar (1967 ve 1973 arasında) olmuştur. Vatanlarını kaybeden Filistinliler, Yaser Arafat'ın liderliğinde Filistin Kurtuluş Örgütü'nü kurmuşlardır.
Soğuk Savaş Döneminde Türkiye'nin Dış Politikası
Türkiye, II. Dünya Savaşı sonunda galip devletlerin yanında yer almış, buna karşın savaştan hemen sonra önemli sorunlarla karşı karşıya kalmıştır. Bu dönemde toprak bütünlüğünü güvence altına almak Türk dış politikasının esasını oluşturdu. Türkiye, bu amaçla bazı ittifakların kuruluşunda aktif rol aldı. 1954′ten sonra Türkiye′yi meşgul eden temel konular, Kıbrıs ve Türk Yunan ilişkileridir. 1974′ten sonra ise Ege Denizi sorunu ortaya çıkmıştır. Türkiye-SSCB İlişkileri. Sovyet yönetimi daha II. Dünya Savaşı′nın başında Türkiye′den Boğazlar statüsünde değişiklik yapılmasını istemişti.. Türkiye, bu nedenle II. Dünya Savaşı′nda Batı Avrupa devletlerinin yanında yer aldı, ayrıca dengeyi sağlayabilmek üzere ABD′ye yaklaşmaya başladı. Türkiye -ABD İlişkileri. 1947′de Truman Doktrini ilan edildi. ABD Kongresi "Türkiye′ye Yardım Kanunu"nu kabul etti. Marshall Planı ile yapılan yardımın miktarı çoğaltıldı. 1948′de ABD ile Türkiye arasında "Ekonomik İşbirliği Anlaşması" imzalandı. ABD ile ilişkilerin bu şekilde gelişmeye başlamasından bir süre sonra Türkiye NATO′ya ve Avrupa Konseyi′ne üye oldu ve Kore Savaşı′na katıldı.
Türkiye'nin Avrupa Konseyine Girişi: Avrupa Konseyi, II. Dünya Savaşı′ndan sonra SSCB tehlikesine karşı Brüksel Anlaşması ile 1949′da kurulmuştu. Başlangıçta Türkiye′yi üyeliğe almayan Avrupa Konseyi, 8 Ağustos 1949′da Türkiye, Yunanistan ve İzlanda′nın üyeliğe davet edilmesine karar verdi. Türkiye, bu üyelikle birlikte dünya dengelerinin yeniden oluştuğu II. Dünya Savaşı sonrası dönemde, Sovyet tehdidi karşısında Batı ile ilişkilerini daha geliştirmiş ve Batı Bloku içerisinde yerini almıştır.
Türkiye'nin NATO'ya Girişi: Türkiye, kurulduğundan beri NATO′ya katılmaya çalışmış, ancak SSCB′nin tepki göstereceğinden çekinen İngiltere bu girişime karşı çıkmıştır. Haziran 1950′de Kore Savaşı′nın patlak vermesi planları değiştirdi. Türk hükümetinin Kore′ye asker göndermesi ve Türk birliklerinin buradaki başarıları Türkiye′nin NATO üyeliğine yapılan itirazları giderdi. Bu şekilde Türkiye NATO′ya üye olarak Sovyet tehdidine karşı Batı savunma sistemindeki yerini aldı.
Balkan Paktının Kurulması: NATO′ya üyeliğin ardından Türkiye, Orta Doğu ve Balkanlarda daha aktif bir dış politika izlemeye ve güvenlik sisteminin güçlendirilmesi için çaba harcamaya başladı. Balkan Paktı, bu çalışmaların bir sonucudur.Türkiye, Yunanistan ve Yugoslavya arasında 28 Şubat 1953′te Balkan Paktı imzalandı. Balkan Paktı′na göre, Ekonomik ve kültürel işbirliği yapılacaktı. Sorunlar barışçıl yollarla çözülecekti. Taraflar birbirlerinin çıkarlarına aykırı herhangi bir ittifaka girmeyecekti. Ortak savunma konusunda işbirliği sürdürülecekti.
Bağdat Paktının Kurulması: 24 Şubat 1955′te Bağdat Paktı olarak bilinen "Türkiye ile Irak Arasında Karşılıklı İşbirliği Antlaşması" imzalandı. Pakta göre, İki devlet birbirlerinin içişlerine karışmayacak ve aralarında meydana gelecek anlaşmazlıkları barış yoluyla çözecekti. Pakt, Arap Birliği üyesi devletlerle, bölgenin güvenliğiyle ilgili ve taraflarca tanınan her devlete açık bulunacaktır. İngiltere 5 Nisan 1955′te Bağdat Paktı′na resmen üye oldu. Böylece Orta Doğu′daki çıkarlarını koruyacak yeni bir imkâna kavuştu. Pakistan′ın 23 Eylül 1955′te katılımıyla Bağdat Paktı′nın üye sayısı dörde, İran′ın katılımıyla da beşe yükseldi. Bağdat Paktı′nın kurulması, Türk Sovyet ilişkilerini daha da gerginleştirdi, aynı zamanda Türkiye′nin, Arap devletleriyle olan ilişkilerini olumsuz yönde etkiledi. 2.Soğuk Savaş Döneminde Türkiye'de Hayat. Türkiye'de 1946'da çok partili hayata geçildi. 14 Mayıs 1950'de de DP açık bir farkla tek başına iktidara geldi, Celal Bayar, Türkiye'nin 3. cumhurbaşkanı oldu. DP iktidarı döneminde Türkiye dış kredi kaynaklarını kolayca buldu, bu da ekonomik refaha katkı yapacaktır. Bu dönemde kara yollarının gelişmesi ile kentleşme hızlanmış, kente gelenler kentin tüketim alışkanlıklarını benimsemiş ve tüketim kültürü toplumun alt katmanlarına doğru yayılmıştır. Bu dönemde başta caz olmak üzere Rock and Roll ve diğer müzik türleri Türkiye'yi etkisi altına almaya başladı. Bu dönemin en önemli çıkışını önce bir radyo sanatçısı olarak ünlenen ve sonradan sahnelere geçen Zeki Müren yaptı. Müzeyyen Senar, Neşet Ertaş gibi isimler dönemin diğer ünlü sanatçıları arasındadır.