2.ÜNİTE PSİKOLOJİNİN TEMEL SÜREÇLERİ
Davranışın oluşum süreci
Canlılık özelliği gösteren tüm varlıklara organizma denir. İnsan, hayvan ve bitki birer organizmadır.
İç ve dış çevreden gelerek duyu organlarını harekete geçiren her türlü etkiye uyarıcı denir. Susama, acıkma, üşüme gibi uyarıcılar içten gelen; ışık, ses, koku gibi uyarıcılar ise dıştan gelen uyarıcılardır.
İçten veya dıştan gelen uyarıcılar, yeteri kadar güçlü olursa duyu organlarını etkiler ve davranışın ortaya çıkmasını sağlar.
Davranış, organizmanın içsel ve dışsal uyaranlara karşı gösterdiği her türlü tepkidir. Bu tepkiler; yürümek, koşmak gibi doğrudan gözlenebilen vücut hareketleri ya da doğrudan gözlenemeyen duygu ve düşünceler olabilir.
Zihinsel süreçler ise dikkat, algılama, problem çözme, hatırlama, rüya görme, hayal kurma gibi doğrudan gözlenemeyen ancak organizmanın davranışını etkileyip yönlendiren, beyin temelli işlemlerdir. Duyum, algı, öğrenme, bellek, hatırlama, kişilik gibi psikolojik süreçlerin tümü uyarıcı ve davranış arasında yer alır.
Davranışların ortaya çıkma nedenlerini açıklamak her zaman kolay değildir çünkü insan karmaşık bir organizmadır.
davranışların nedenlerini açıklarken insanın biyolojik özelliklerini, sosyal ve fiziksel çevresini, deneyimlerini, fizyolojik durumunu dikkate almak gerekir.
1. Aynı uyarıcı aynı organizmada farklı tepkilere yol açabilir.Örn:Bir yemek aynı insan tarafından bazen istenirken bazen de istenmeyebilir.
2.Aynı uyarıcı farklı organizmalarda aynı tepkiye neden olabilir.Örn:ders zili çaldığında öğrencilerin derse girmesi.
3.Farklı uyarıcılar aynı organizmada aynı tepkiye sebep olabilir.Örn:bir insan fareden,kediden ve yılandan korkup aynı tepkiyi verebilir.
4. Farklı uyarıcılar farklı organizmalarda aynı tepkiye yol açabilir.Örn:Bir insan şanşöhret için çalışırken,başka bir insan para kazanmak için çalışıyor olabilir.
5.Aynı uyarıcı farklı organizmalarda farklı tepkiye sebep olabilir.Örn:Futbol maçını izlemek kimi insan için cazip iken kimi insan istemeyebilir.
PSİKOLOJİK SÜREÇLERLE BİYOLOJİK YAPI ARASINDAKİ İLİŞKİ
Modern psikolojiye göre psikolojik süreçlerle biyolojik yapı ilişki içindedir. İnsan bedeninde psikolojik süreçlerle yakından ilişkisi olan sistemler endokrin sistemi ve sinir sistemidir.
Bu iki sistem birlikte çalışarak organizmanın kontrol ve düzenini sağlar.
Hormonların salgılanmasından endokrin sistemi sorumludur. Bazı psikolojik rahatsızlıkların nedeni hormonlardaki düzensizliklerdir. Hormonlar ergenlik, yaşlılık gibi geçiş dönemlerindeki davranış değişikliklerini de etkiler.
Sinir sistemi vücudun elektrokimyasal iletim ağıdır. Her türlü davranış, beynin değişik bölgelerinde yer alan sinir hücrelerinin etkinliği ile gerçekleşir. Değişik duyu organlarından gelen binlerce bilgi sinir sistemi sayesinde taşınır, işlenir ve bu bilgilere uygun yanıtlar oluşturulur.
Sinir sistemi, merkezî ve çevresel sinir sistemi olarak ikiye ayrılır. Beyin ve omurilikte bulunan nöronlardan oluşan sisteme merkezî sinir sistemi denir.
Sinir hücresi ya da nöron sinir sisteminin temel fonksiyonel birimidir. Sinirsel uyarıları elektriksel ve kimyasal yolla iletir. Sitoplazma adı verilen hücre sıvısı ile dolu olan hücrenin gövdesi büyüktür ve çekirdek burada yer alır. Kısa uzantıları dendrit, uzun uzantıları akson olarak adlandırılan sinir sistemini oluşturan hücrelerdir. Nöron çeşitlerine göre nöron gövdesinden çıkan uzantılarn sayısı ve şekli değişiktir. Başka hücrelerden gelen uyarılar dendritlerin uçlarından alınır ve aksonların uçlarından diğer hücrelere iletilir.Her türlü davranış, beynin değişik bölgelerinde yer alan bir grup nöronun etkinliği ile gerçekleşir.
BEYİN
Beyin, en karmaşık psikolojik davranışların gerçekleştiği merkezdir.Beynin dış yüzeyi, beyin kabuğu (korteks) adı verilen ince bir tabakayla kaplıdır. Bu tabaka, milyarlarca sinir hücresiyle doludur. Beyin kabuğu üzerinde gözlerden, kulaklardan, burundan ve kaslardan gelen mesajları değerlendiren ve yanıtlayan farklı alanlar vardır. Bu da farklı etkinlikleri aynı anda yapabileceğimiz anlamına gelir. Beyin kabuğunun altında beynin rengi pembeden beyaza dönüşür. Ak madde adı verilen bu kısım, be yin kabuğuna giden ve oradan gelen aksonlardan olşur.
İnsan beyni iki yarım küreye ayrılmıştır.
Bu yarım kürelerde beş beyin lobu yer alır. Ön lob bilinçli düşünme, yan lob duyguları işleme, arka lob görme, şakak lobu ses ve kokuyu algılama işlevlerini gerçekleştirir.Beynin sol yarım küresi bedenin sağ, sağ yarım kürede bedenin sol yanına mesajlar gönderir ve alır. Çünkü beynin sol ve sağ tarafından gelen sinirlerin bir kısmı, omurilik soğanı adı verilen, omuriliğin beyin içine giren kısmında çaprazlaşır. Omurilik soğanı; nefes alma, yutma, sindirim ve kalbin çarpması gibi eylemler üzerinde etkilidir. Sağ ve sol yarım küre, milyonlarca sinirden oluşan kalın bir sinir demetiyle birbirine bağlıdır. Beynin alt arka tarafın da beyincik denilen küçük bir bölge yer alır. Beyincik, bedenin dengesini, hareketler arasında ki işbirliğini ve uyumu sağlar.
KALITIM VE ÇEVRENİN PSİKOLOJİK SÜREÇLERE VE DAVRANIŞLARA ETKİSİ
Edinilmiş donanım olarak adlandırılan çevre, organizmanın ilişki kurduğu varlıklar ve ortamın tümüdür. Organizma bu çevre içinde doğar, büyür; çevreden aldığı etkilere tepki göstererek varlığını sürdürür.
Doğum öncesi çevre, insanın anne karnında geçirdiği yaklaşık dokuz ay on günlük süreyi kapsar. Yaşanılan bölge, şehir, iklim koşulları, ev, okul ve gidilen diğer mekânların dekorasyonu, bu ortamlardaki renk, ışık, basınç gibi özellikler fiziksel çevreyi oluşturur.
İnsanlar arası etkileşimden doğan, toplumsal olay ve olgulardan oluşan çevre ise sosyal çevredir. Örf, âdet, gelenek ve görenekler bireyin kültürel çevresini oluşturur.
Doğuştan donanım olarak adlandırılan kalıtım, anne babadan gelen genetik özelliklerin çocuğa aktarılmasıdır. Kalıtım denilince göz rengi, kan grubu, saçın kıvırcık veya düz olması gibi fiziksel özellikler ile yetenek, mizaç (huy) gibi psikolojik özellikler akla gelir.
Kalıtım ve çevre karşılıklı etkileşim içindedir. Örneğin organizmanın sağlıklı gelişimi için doğum öncesi çevre çok önemlidir . Bu dönemde annenin geçirdiği hastalıklar, içinde bulunduğu çevre, aşırı stres, hava kirliliği gibi olumsuz koşullar, aldığı ilaçlar ve zararlı maddeler bebeğin gelişimini dolayısıyla davranışlarını etkiler. Genetik faktörler de çevreyi şekillendirebilir. Örneğin doğuştan dürtüsel ve hareketli bir yapıya sahip olan çocuğun tehlikeli ve sınır tanımayan davranışları anne babanın daha olumsuz tutum sergilemesine neden olabilir.
YAŞAM BOYU GELİŞİM
Gelişim, döllenmeden ölümedek organizmanın büyüme, olgunlaşma ve öğrenmelerinin etkisiyle sürekli bedensel, zihinsel ve psikolojik değişimleridir.
Gelişim yaşam boyu devam eden bir süreçtir. Bu süreçle ilgili temel kavramlar büyüme, olgunlaşma ve öğrenmedir.
Büyüme; boy, kilo ve iç organların yapısında ve büyüklüğünde meydana gelen değişmelerdir.
Olgunlaşma : kalıtımın etkisiyle bireyin fiziksel ve zihinsel olarak kendisinden beklenen davranışı gerçekleştirecek düzeye ulaşmasıdır. Kişi gerekli olgunluğa erişmeden içinde bulunduğu döneme uygun özellikleri kazanamaz.
Öğrenme ise tekrar ve yaşantılar sonucunda davranışlarda meydana gelen kalıcı değişikliklerdir. Örneğin el parmaklarının uzaması büyümedir. Parmak kaslarının kalemi düzgün bir şekilde tutabilecek düzeye ulaşması olgunlaşmadır. Tekrar ve yaşantılar sonucunda bireyin yazı yazmaya başlaması ise öğrenmedir.
GELİŞİM DÖNEMLERİNİN TEMEL ÖZELLİKLERİ
Gelişim görevi: belli bir dönem için beklenen beceri ve davranışlardır. İçinde bulunduğu gelişim dönemine uygun davranışları kazanan birey başarılıdır, mutlu ve çevreye uyumludur. Bu durum bireyin bir sonraki döneme ait gelişimsel görevlerini de etkiler. Gelişim dönemlerine girme ve gelişim dönemlerinin özelliklerini kazanma hızı, farklı genetik özellikler ve çevresel koşullar sebebiyle kişiden kişiye değişebilir. Gelişim belli bir sıraya göre gerçekleşir. Örneğin bebekler önce başlarını tutmaya, oturmaya ve daha sonra yürümeye başlarlar.
1. Gelişim Dönemleri
İnsan gelişimi döllenmeyle birlikte başlar ve yaşam boyu devam eder (Tablo 1). Bu gelişim, dönemler hâlinde gerçekleşir. Her dönemin kendine özgü fiziksel, bilişsel, ahlaki vb. gelişimsel özellikleri vardır. Bu özelliklerin ortaya çıkma ve gelişme hızı kişiden kişiye değişebilir.
a. Yeni Doğan(0-2 yaş)
Doğumdan sonraki ilk bir ay bebeğin yeni doğan dönemidir.Anne karnındaki bebeğin ikinci aydan itibaren yüz, el ve ayak parmakları fark edilebilir hâle gelir. Dört ve beşinci aylarda organizmanın temel yapısı tamamlanır. Yeni doğan bebekte, birkaç hafta içinde bütün duyumlar işlevlerini gerçekleştirecek hâle gelir. Bebek, doğduğu günden itibaren çevresini keşfetme çabası içine girer. Dokunma gibi basit duyusal verilerden, tutma ve emme gibi basit hareketlerden başlar, bu temel süreçlerin üzerini yenilerini koyarak çevresini anlayabilecek bir bilişsel sistem geliştirir. Doğumla gelen bu özelliklerin üzerine algılama ve hareketle ilgili yeni beceriler öğrenmeye başlar. Ancak bütün bu süreçte bakıma muhtaç ve anneye bağımlıdır.
b. Bebeklik ve Çocukluk(2-12 yaş)
Yeni doğan bebek, ilk üç ayda özellikle renkli objeleri gözleriyle izler. Dördüncü ayda eşyaları inceler, beşinci ayda nesneleri eline alıp incelemeye çalışır. Yedi ayla on bir ay arasında kendisine bakan kişiyle duygusal bağ kurar. Bebek te hareket gelişimi baştan bacaklara doğru olur. Doğumdan hemen sonra başını dik tutabilen çocuk, dört ve altıncı ay arasında el ve kollarıyla amaca yönelik hareketler de bulunur. Bir yaşına doğru çocukta bilişsel gelişim hızlıdır. Öncelikle bellek ortaya çıkar, çocuk kaybolan şeyi hatırlar ve arar. ilk kelimeyi söylemeyi genellikle on aylıkken başarır. Ancak iki yaşına geldiğinde iki kelimelik cümleler kurabilir. İki ile beş yaş arasında sözcükleri kullanmaya başlar
Dil, üç ile beş yaş arasında hızlı bir gelişim gösterir, beş yaşında ise çocuk gramer kurallarına uygun cümleler kurar.
Beş ile on iki yaş arasında çocuk boy atar, bedensel gücü artar, bilişsel gelişimi hızlıdır.Cinsiyet rollerinin değişmezliğini anlar. Ayrıca gerçek dünya ile hayal dünyasını da ayırt edebilir.Bebeklikte bağımlılık ilişkisi bu dönemde aileye bağlılığa dönüşmeye başlar.
Ergenlik Dönemi (12-18 yaş):
Bu dönemde hipofiz bezinin büyüme hormonu salgılamasıyla biyolojik yapıda önemli değişmeler olur. Cinsiyet hormonlarının salgılanmasıyla birlikte cinsiyet özellikleri gelişmeye başlar. Kızlar genellikle erkeklerden daha önce ergenliğe girer. Bu dönemde kollar, bacaklar, eller ve ayaklar vücudun geri kalan bölümlerinden daha hızlı büyür ve ses değişir. Zihinsel alanda geçirdiği değişim sonucunda soyut kavramları daha iyi anlayan ve kullanan gencin toplumsal olaylara, değerlere ve politikaya olan ilgisi artar.
Yetişkinlik Dönemi (18-65 yaş):
Yetişkin sayılabilmenin en önemli ölçütü bağımsız olarak yaşamını yönetme sorumluluğunu alabilmektir. Yetişkinliğe geçiş aynı zamanda aileden ayrılma dönemidir. Üniversiteye, askere, iş için başka bir yere gitme, evlenme zamanıdır. Yetişkinlik kişinin fiziksel, bilişsel ve ahlaki gelişimini büyük ölçüde tamamladığı, her açıdan olgunlaştığı bir dönemdir. Bu dönemde zekâ en üst seviyededir. Soyut düşünme ve mantıksal işlemler ön plandadır. İnancını ve hayat felsefesini belirleyen yetişkin birey, toplumsal sorumlulukların ve ahlaki değerlerin farkındadır. İlk yetişkinlik döneminde güç, hız, üretkenlik gibi özellikler ön plana çıkarken kırklı yaşlardan sonra bilgelik, erdemlilik, merhamet, sevgi gibi özellikler ön plana çıkar. Topluma en üst seviyede katkıda bulunulan dönem yetişkinlik dönemidir.
Yaşlılık Dönemi (65 yaş ve üstü):
Yaşlanmada bazı fiziksel değişiklikler meydana gelir; refleksler ve duyu organları zayıflar, kas gücü azalır, sinir sisteminde olumsuz değişiklikler (sinir hücreleri tahrip olmaya başlar, çalışan sinir hücrelerinin sayısı azalır, bu yüzden beyin ağırlığı azalır ve sinaps miktarı azalır.) olur. Organların işlevselliği de azalır. Yaşlanmayla bilişsel süreçlerde de bazı değişiklikler olur; dikkatte seçicilik azalır, çalışma belleği etkilenir. Tanımaya dayalı hatırlama etkilenmezken serbest hatırlama etkilenir. Sözel zekâ etkilenmezken sözel olmayan (görsel-mekânsal) zekâ etkilenir. Fakat tüm bunlar yaşlanmadaki normal değişikliklerdir ve bireyin normal yaşamını sürdürmesine engel değildir.
Gelişim Kuramları
Jean Piaget’in Bilişsel Gelişim Kuramı
Bilişsel gelişim insanın düşünme, anlama, problem çözme ve benzeri zihinsel süreçlerinin gelişimini konu alır. Bilişsel gelişim kuramcılarının başında Jean Piaget gelir. Piaget’e göre bilişsel gelişim dört evreden geçerek gerçekleşir. Bu evreler değişmez bir sıra izler ancak çocukların bu dönemlere girme zamanı farklı olabilir.
1. Duyusal Motor Dönemi (0-2 yaş)
Bebek; görme, işitme gibi duyular ve nesneyi ağzına götürme, tutma gibi hareketler ile çevreyi keşfetmeye çalışır. Sekizinci aya kadar duyusal dünyasının dışına çıkan her şeyin yok olduğunu düşünür. Bu aydan sonra ise bir nesneyi görmese bile nesnenin var olmaya devam ettiğini anlar. Örneğin sekizinci aya kadar bebeğe bir oyuncak verildiğinde onu tutup ağzına götürerek keşfetmeye çalışır. Önüne bir yastık koyup oyuncağı sakladığınızda yastığı çekip oyuncağı almaya çalışmaz çünkü görmediği nesnenin artık var olmadığını düşünür. Sekizinci aydan sonra yastığı kenara çekip oyuncağı almaya çalışır.
2. İşlem Öncesi Dönemi (2-7 yaş)
Dil ve konuşma bu dönemde hızlı gelişir. Nesneleri imge ve kelimelerle simgeler. Nesneleri tek bir özelliğine göre gruplayabilir. Düşünme benmerkezcidir yani başkalarının görüş açısını kavrayamaz.Canlı ve cansız nesneler arasında ayırım yapamaz, cansız nesnelere canlılık özellikleri yükler. İlk akıl yürütmelerin başladığı dönemdir. Olayları sadece geçirdiği yaşantılara bağlı olarak tek yönlü düşünür.Çocuk dikkatini bir olay ya da nesne ile ilgili özelliklerden yalnızca birisine verebilir.Mesela; bir çocuğun annesinin bir anne olduğunu bilmekle beraber onun aynı zamanda bir teyze, bir öğretmen olabileceğini anlayamaması. Doğal nesneleri, olayları birisinin yarattığını veya buna birisinin neden olduğunu düşünür. Miktar, hacim ve kütlenin korunumu ilkesi kazanılmamıştır. İşlemleri tersine çeviremez.
3. Somut İşlemler Dönemi (7-11 yaş)
Bilgi bu dönemde mantıklı ve sistemli bir şekilde işlenir. Tek yönlü düşünme yerini çok yönlü düşünmeye bırakır. Çocuk artık nesnelerin görünüşüne göre akıl yürütmez. Örneğin bir kilo demir ile bir kilo pamuğun eşit ağırlıkta olduğunu, uzun bardaktaki suyun geniş bardaktaki suyla eşit miktarda olduğunu söyler. Somut işlemler döneminde zaman kavramı gelişir, benmerkezcilik biter ve buna bağlı olarak çocuk başkalarının bakış açısını da önemsemeye başlar. Somut olduğu sürece karmaşık problemleri çözebilir. Henüz soyut düşünme becerileri gelişmemiştir.
4. Soyut İşlemler Dönemi (12 yaş ve üstü)
Bu dönemde soyut düşünme gücü gelişir. Buna bağlı olarak çocuk mantıksal, analitik, varsayımsal ve göreceli düşünmeye başlar. Üst düzey bilişsel beceriler bu dönemde kazanılır. Soyut düşünmeye bağlı olarak siyaset, din, ideoloji gibi konular çocuğun ilgi alanına girer. J. Piaget’e göre bilişsel gelişim biyolojik altyapıya dayalıdır ve olgunlaşma temellidir. Bununla birlikte yaşantı zenginliği bilişsel gelişimi hızlandırabilir.
Kohlberg’in Ahlaki Gelişim Kuramı
Kohlberg’inahlak gelişim kuramı,Piaget’in kuramının yeniden incelenmesi ve anlamlandırılmasıdır.Kohlberg ahlak gelişimi kuramında Piaget gibi çocukların ve yetişkinlerin belirli durumlarda davranışları nasıl yorumladıklarını incelemiştir.araştırmasını,çocukları oyunda gözleyerek değil,çocuklara ahlaki ikilemleri kapsayan belirli durumlar vererek onlara bu durumlarda nasıl tepkide bulunacaklarını sorarak yürütmüştür.
Yaptığı çalışmalar sonucunda Kohlberg, ahlak gelişimini gelenek öncesi düzey, geleneksel düzey ve gelenek sonrası düzey olmak üzere üç döneme ayırır.
1.Gelenek Öncesi Düzey
1. evre itaat ve ceza:Bu düzeydeki çocular sadece otoriteye uyar ve cezalandırılmaktan kaçınırlar.Çocuk için doğru ve yanlıştan daha önemli olan şey davranışların sonucudur.Çocuk davranışı sonucu cezalandırılmışsa o davranış yanlış,cezalandırılmamışsa o davranış doğrudur.Otoriteye uyma temel güdüdür.
2.evre saf çıkarcılık:Çocuğun ihtiyacını karşılayan veya ona ödül getiren eylemler çocuğun doğrularını oluşturur.Nekadar alırsa o kadar verir.Bu evreye bireysellik yada çıkarcılık evreside denilebilir.Diğer insanların da farkına varırlar ama ahlaki yargıda bulunacakları zaman hala birinci planda kendileri vardır.
2. Geleneksel Düzey
3.evre iyi çocuk eğilimi:onay görmek çocuk için çok önemlidir,beklenen davranışı göstererek sevgi ve takdir kazanıp kabul görüş düşünür.Ahlaki yargılarda başkalarının hissettiklerini de dikkate alır.Artık yaptıkları sadece ceza almamak değil aynı zamanda başkalarını mutlu etmek için yapmaya çalışır.
4. evre kanun ve düzen:çocuk kendine düşeni yapmayı öğrenir.Artık akran gruplarının kurallarının yerini toplumun kuralları ve kanunları almıştır.”Kurallar uyulması için vardır” fikri hakimdir.Bu dönemde gençlerin en büyük mücadelesi saygınlık kazanmaktır.
3. Gelenek Sonrası Düzey
5.evre sosyal sözleşme: Kanunlar sosyal düzeni korumak,temel yaşama ve özgürlük haklarını güvence altına almak için gerekli görülmektedir.Kanunların kullanımı ve bireysel haklar eleştirici bir şekilde incelenir.
6.evre evrensel ahlak :
Kişi ahlak ilkelerini kendisi seçip oluşturur.Bu ilkeler,adalet,eşitlik,insan hakları gibi bazı soyut kavramlara dayalıdır.Başkalarının haklarına saygılı olmak esastır.İnsana insan olduğu için değer verme bu dönemde kazanılan özelliktir.
ERGENLİK DÖNEMİNDE GÖRÜLEN HIZLI DEĞİŞİM
Ergenlik çocukluktan yetişkinliğe geçiş dönemidir.Bu dönem erinlik dönemiyle başlar.Erinlik dönemi de yaklaşık 11–15 yaşları arasındadır. Dönem sonunda genç, ergen olarak adlandırılır. Ergenlik dönemi 16–19 yaşları arasında yer almaktadır.
Ergenliği fizyolojik, psikolojik, sosyolojik yönleri bütünlük içeren bir dönem olarak görmek gerekir. Çünkü bu yönlerin hepsi birbirine bağlıdır.
Fiziksel Gelişim: Kızlarda 10.5 yaşında, erkeklerde 12 yaşında hızlı bir fiziksel gelişim başlar. Önce kol ve bacaklar uzar, gövde daha sonra büyür (Büyüme atılımı). Büyümenin farklı beden bölümlerinde aynı zamanda olmaması, orantısız bir görünüme neden olur. Bu değişime uyum yapmada zorluk ve sakarlığa yol açar.
Bilişsel Gelişim: Piaget’e göre soyut işlemler dönemi ergenlikle başlar. Soyut düşünebilme başlamıştır. Üst düzey akıl yürütebilir (tümevarım, tümdengelim, analoji) ve bilimsel düşünme (hipotez oluşturup test etme: hipotetik düşünme) gerçekleşir. Dil kullanımı çok gelişmiştir ve mantık kurallarını içerir.
Sosyal gelişim:Ergenlik dönemindeki en önemli değişim beden imajındaki değişimdir. Ergen için ideal beden görünümü arkadaş grubu, aile ve toplum tarafından belirlenir. Genç için özellikle arkadaş çevresinin değerleri ve görüşleri çok önemlidir.
ERGENLİK DÖNEMİNİN TEMEL ÖZELLİKLERİ
Gençlik ve Kimlik Gelişimi
Kimlik, ergenlik döneminin en önemli gelişim görevlerindendir. Kimlik, bireyin kendisi hakkındaki görüşüdür. Ben kimim? Nasıl biriyim? İlerde ne olmak istiyorum? gibi sorulara verilen cevaplar kimlik duygusunun oluşmasını sağlar.
Kimlik oluşumunun aşamaları şunlardır:
Dağınıklık: Birey, kendisine örnek oluşturabilecek, benimseyebileceği seçenekleri henüz gözden geçirmemiş ve bir seçim yapmamıştır.Statüsünü, dolayısıyla hangi rolü oynayacağını bilemez.
Körü körüne bağlılık: Birey, kendisine daha önce öğretilen, anne babasına ait görüş ve değerlere körü körüne bağlıdır.Sanki kendi değerleriymiş gibi ana babanın görüş ve değerleri ni sürdürür.
Askıya almak: Bu devrede birey, henüz hiçbir görüş ve değere bağlanmadığı için kendisini kötü hisseder.Gerçekleştirmesi gereken roller arasındaki tutarsızlıklar nedeniyle gergindir ve rol çatışması yaşar.Tüm değerlerini askıya almış ve bir seçim yapamamıştır.
Yaşadığı kimlik bunalımıdır.Kimlik bunalımı, bireyin henüz kimliğini bulamadığı için içne düştüğü durumdur ve doğal bir olaydır.Kimlik bunalımı atlatılamazsa uyum daha fazla bozulur ve kimlik karmaşası ortaya çıkar. Kimlik karmaşasına düşen ergen, ne istediğini,neleri amaçladığını bilemez.Diğer insanlarla ilişkilerinde başarısızdır ve toplumun onaylamadığı davranışlarda bulunabilir.
Özdeşleşmenin başarılması: Bu aşamada birey, çeşitli değer ve görüşleri gözden geçirmiş,kendisi için en uygun bulduğu bir örnekle özdeşleşmeyi gerçekleştirmiştir.Kimlik oluşturma, yaşamın bir döneminde olup biten bir olay değildir. Yaşam boyu devam eden bir süreçtir. Kişi daha önce yaptığı seçimleri, verdiği kararları, yeni deneyimler ışığında tekrar değerlendirir, özümler ve kendinde gerekli değişiklikleri yapar. Kimlik oluşumunun başarısız olması, bireyin gelişim görevinin gerçekleşmemesine ve ruh sağlığının bozulmasına yol açan bir etken olabilmektedir.
ORGANİZMA VE ÇEVRE İLİŞKİLERİ
1.ORGANİZMA VE ÇEVRE
Organizma: biyolojik gelişimini tamamlamış ve uyarıcılara tepki verebilen canlıdır.
Çevre: organizmanın varlığını sürdürdüğü, çeşitli uyarıcılarıyla organizmayı sürekli etkileyen ve organizmadan etkilenen öğeler bütünüdür.
Çevre, doğum öncesi ve doğum sonrası olarak ikiye ayrılır;
a.doğum öncesi çevre: insanın anne karnında geçirdiği süreyi ifade eder.
b.doğum sonrası çevre: doğumla başlayan ve yaşam süresince devam eden çevredir.
İki grupta ele alınır:
---Fizik çevre: organizmanın yaşamını sürdürdüğü, beslenme, barınma ve korunma gibi hayat ihtiyaçlarını karşıladığı, ses, ışık, basınç, iklim koşulları gibi uyarıcılardan oluşan çevredir
---Toplumsal(sosyal çevre): insanlar arası etkileşimden doğan çevredir.
Duyum
→uyarıcıların duyu organları tarafından alınarak beyne iletilmesi süreci ile gerçekleşen yalın olaya duyum denir. Koklama, işitme, tat alma, dokunma, görme gibi. Duyum, uyarıcının organizma tarafından fark edilmesidir.
Duyumun oluşması için gerekli olan koşullar:
→bir uyarıcının oluşması: Organizmanın davranışta bulunmasını sağlayan iç ve dış faktörlere uyarıcı denir.
→sağlıklı sinir sistemi ve beyin: Sağlıklı duyu organlarıyla alınan uyarıcıların duyumu oluşturabilmesi, sinir sistemi yoluyla bu uyarıcıların beyne iletilmesiyle mümkündür. Sinir sistemi ve beyin sağlıklı değilse duyum oluşmaz.
→Duyu organlarının sağlam ve yeterli olması: Organizmanın sahip olduğu duyu organları sağlam ve yeterli değilse uyarıcı algılanamayacağı için organizmanın beklenen tepkiyi vermesi söz konusu değildir. İşitme veya görme zorluğu yaşayan insanların durumları buna örnek verilebilir.
→Uygun ortamın olması: Örneğin ses yalıtımının olduğu bir ortamda herhangi bir ses işitmemiz mümkün değildir.
→Uyarıcı şiddetinin duyum eşiğinde olması: duyum eşiği uyarıcının organizma tarafından fark edildiği uyarım düzeyidir. Uyarıcının organizma tarafından fark edildiği en alt sınıra alt eşik uyarıcının duyu organları tarafından fark edildiği en üst noktaya üst eşik denir. Örneğin: sesin insan tarafından fark edilebilmesi için 20 ile 20000 hertz aralığında olması gerekir.
→Bir uyarıcının şiddeti değiştiğinde bu değişmenin organizma tarafından anlaşılabilmesi için değişikliğin bir eşiğin üstünde olması gerekir. Örneğin: hava sıcaklığı 20 dereceden 21dereceye yükselse bu değişiklik organizma tarafından fark edilmez; ama 25 dereceye yükselse organizma hava sıcaklığındaki değişmeyi fark edecektir.
→işte duyu organlarının uyarıcıların şiddetinde meydana gelen değişmeleri fark ettiği eşiğe farklılaşma eşiği denir.
Farklılaşma eşiği, duyum için gerekli olan bir koşul değildir. Çünkü duyum zaten gerçekleşmiş oluyor. |
→duyum eşiği ve fark eşiği insandan insana ve canlılar arasında değişiklik gösterir. →Örneğin, köpeklerin kokuyu ayırt edebilme yetisi diğer canlılardan daha fazladır. →bazı insanların kulakları diğerlerine göre daha hassastır ve çok düşük sesleri bile duyabilmektedir. →konservatuar sınavlarında notaların ayırt edilebilmesine yönelik değerlendirmeler yapılması fark eşiğinin insandan insana farklı olmasından kaynaklanır. |
Uyarım ve Duyum ile ilgili kavramlar
a.Aşırı Uyarılma
İç ve dış uyarıcıların organizmayı normalin üstünde bir şiddet ve süreyle etkilemesidir.
→kuvvetli ışık, yüksek ses, aşırı açlık ve susuzluk, aşırı ağrı veya kaygı gibi
b.Yetersiz Uyarılma
Uyarıcının organizmayı normalin altında şiddet ve süreyle etkilemesidir.
→uzun süre evde tek başına kalmak ya da hücrede kalmak gibi.
**aşırı ve yetersiz uyarılma durumunda algılama bozuklukları,zihinsel işlevlerde azalma,dikkat ve konsantrasyon düşüklüğü gibi durumlar ortaya çıkabilir.
c.Dengelenme(homeostasis)
→aşırı ve yetersiz uyarılma sonucunda dengesi bozulan organizmanın bu dengeyi yeniden sağlama çabasına dengelenme denir.
→Vücudun aşırı sıcakta terlemesi, soğukta titremesi gibi
d.Uyum
→organizmanın yaşamını sürdürmesi için çevresi ile denge kurmasıdır.
Alışma(duyusal uyum):Isı, ışık, ses, koku gibi fiziksel uyarıcılara duyumun azalmasıdır.
→Sürekli gözlük kullanan biri bir süre sonra gözlüğünün gözüne takılı olup olmadığına bakmaz yada parfüm kokusuna alışma gibi..
Duyarsızlaşma:üzüntü sevinç,korku gibi psikolojik uyarıcılara karşı duygulardaki azalmadır.
→annesinden sürekli azar işiten bir çocuğun belli bir süre sonra etkilenmemesi gibi.
Alışma,organizmanın fiziksel uyarıcılara karşı;duyarsızlaşma ise duygusal uyarıcılara karşı bir süre sonra tepki göstermemesi durumudur. |
Algı
Beyne ulaşan uyarımları tanıma, anlama veya anlamlandırma olayıdır.
Ses duymak Duyum
Çocuk sesi duymak Algı
Tat almak Duyum
Elma tadı almak Algı
→Duyum, duyu organları aracılığıyla edinilen basit deneyim; algı ise basit öğelerden çağrışım yoluyla oluşturulan karmaşık yapıdır.
→Duyumda öğrenmenin etkisi yoktur. Bu nedenle herkeste aynı şekilde görülür. Algıda ise öğrenmelerin etkisi vardır. Kişiye göre duyumlar farklı algılanabilir.
→Duyum her zaman aynı iken algı zaman içinde gelişir, değişir.
Algının özellikleri
1.Algı alanı
Belli bir sürede insanın çevresinde olan ve yorumlayıp anlamlandırabildiği uyarıcıların tümüdür.
2.Algı dayanağı
→organizmanın uyaranları iyi-kötü, güzel-çirkin, hoş-hoş olmayan olarak algılanmasına yol açan değerler sistemi ile insanın algılamasını etkileyen tüm yaşantı ve öğrenmelere algı dayanağı denir.
→insanın çevresindeki uyarıcıları algılaması sadece uyarıcıların veya duyu organlarının bir özelliğinden kaynaklanmaz. Bir insanın içinde yaşadığı toplumun özellikleri de algılamada etkili olur.
Örneğin, kurbağa bacağı Fransız için iştah açıcı iken,bir Türk’ün midesini bulandırabilir.
→Algılamaların bu şekilde farklılaşmasına neden olan değerler sistemine Algı dayanağı denir.
Algıda Değişmezlik
→Daha önceden bilinen uyarıcıların farklı koşullarda olsa da gerçek biçim,renk ve boyutlarıyla algılanmasıdır.
Algıda değişmezlik; şekil(biçim),büyük ve renk değişmezliği olmak üzere üç şekilde meydana gelir.
1.Şekil(Biçim)Değişmezliği
Bilinen nesnelerin farklı şekillerde görünmelerine rağmen gerçek biçimiyle algılanmasıdır. Madeni paraya hangi açıdan bakılırsa bakılsın yuvarlak olarak algılanır.
2.Büyüklük Değişmezliği
→bir nesnenin gözün ağ tabakasındaki görüntüsü bu nesneden uzaklaşıldığı ölçüde küçülür. Ama biz onu aynı büyüklükte algılarız. Buna büyüklük değişmezliği denir.
Örneğin; uçak havalandığında aşağı bakıldığında evler küçücük algılanır; ama biz evleri yine aynı boyutta algılarız.
Uzaktaki nesneler küçük görünmesine rağmen normal boyutlarında algılanır.
3.Renk Değişmezliği
Bilinen nesnelerin farklı koşullarda farklı renklerde görünmesine rağmen gerçek rengiyle algılanmasıdır.
→Gün batımında kar farklı renkte görünse de beyaz olduğunu biliriz.
Ağlıda değişmezliğin olabilmesi için o nesnenin önceden algılanmış ya da öğrenilmiş olması gerekir.
→algıda değişmezlik sayesinde, uyarıcıları farklı farklı durumlarda da olsalar onları gerçek nitelikleriyle tanımaya devam ederiz. →Bu algı özelliği olmasaydı her uyarıcıyı her konumda ayrı ayrı öğrenmemiz gerekecekti. →En basit bir uyarıcı için, örneğin bir sandalye için bile yüzlerce öğrenme gerekecekti. →Bu algı özelliği sayende bu zorunluluk ortadan kalkmış olmaktadır.
|
4.Algıda Seçicilik ve Dikkat
→duyu organlarına gelen birçok uyarıcıdan sadece bazılarının algılanmasıdır. Algıda seçicilik,insanın çevreden ve kendi fizyolojik yapısından gelen tüm uyarıcıları algılamayıp onlar arasında bir seçim yapması durumudur.
→algıda seçiciliği sağlayan süreç dikkattir.Ders çalışan birinin dersine yoğunlaşarak sokaktan gelen sesleri veya TV’deki sesi duyması,haberleri dinlerken sadece üniversite hazırlık ile ilgili haberi veya tutmuş olduğumuz takımla ilgili haberi algılamamız algıda seçicilikle ilgilidir.
DİKKAT VE ÇEŞİTLERİ
Dikkat düşünce ve zihin gücünün (psiko-fizik enerjinin) belli noktada yoğunlaşmasıdır.
Seçici Dikkat:Bireyin iradesiyle olmayıp,uyarıcının fiziksel özelliklerinden dolayı dikkatin oluşmasıdır.
Çekilen Dikkat:Bireyin iradesiyle olmayıp,uyarıcının fiziksel özelliklerinden dolayı dikkatin oluşmasıdır.Birçok ışıklı tabela içinde en parlak olana yoğunlaşma gibi.
Dikkat Değişmesi:Dikkatin bir uyarıcıdan diğer uyarıcılara kaymasıdır.Ders dinleyen birinin dikkatinin konuşan arkadaşına yönelmesi gibi.
Dikkatsizlik:Dikkatin kesik ve oynak oluşudur.Zihnin belli bir konuda yoğunlaşmamasıdır.
Dalgınlık:Bireyin kendisini,ilgisi dışındaki konulara fazlasıyla vermesidir.
DİKKATİ VE ALGIDA SEÇİCİLİĞİ ETKİLEYEN ETMENLER
1.Dış etmenler(uyarıcının Özellikleri)
a.Uyarıcının şiddeti ve büyüklüğü:Şiddetli bir ses,parlak bir ışık veya uyarıcının büyük olması,algıda seçiciliğe neden olabilir.
→büyük bir patlama,binaların yanındabulunan bir gökdelen hemen farkedilir.Bir gazete sayfasındaki büyük punto yazılar,koyu yazılar önce algılanır.
b.Tekrar:Uyarıcılar içinde tekrar edenler daha çok dikkatimizi çeker.
→Polis otomobillerinin ışıklarının yanıp sönmesi,yol yapım çalışmalarında yanıp sönen ışıklar örnek verilebilir.Öğretmenlerin bazı kelime ve cümleleri de çok tekrar etmesi dikkati çeker.
c.Tuhaflık(gariplik):Hayatın akışı içnde alışmadığımız,değerlerimize ve beklentilerimize ters gelen uyarıcılar dikkat çeker.
→iskoçyalı bir erkeğin etek giymesinden ötürü dikkatimizi çekmesi gibi.
d.Değişiklik:bildğimiz bir ortamda veya uyarıcıda meydana gelen değişiklikler veya ani değişmeler algıda seçiciliğe yol açar.
→Bıyıkları olan birinin bıyıklarını kestiğinde hemen fark edilmesi.
e.Hareketlilik:Uyarıcılar içinde hareketli olanlar diğer uyarıcılara göre daha çok dikkat çeker.
→Duran atlar içerisinde koşan bir at,park halindeki arabalar içinde parka giriş yapmak üzere olan araba dikkati çeker.
f.Zıtlık:Uyarıcılar içinde zıt olanlar daha çok dikkat çeker.
→Beyaz bir zemindeki siyah bir lekenin dikkat çekmesi gibi.
2.İç Etmenler(Algılayanın Özellikleri)
a.İlgi ve merak:Birey öncelikle ilgi duyduğu konuları algılar.
→Haber programı içinde spordan hoşlanan bireyin,spor haberlerine daha çok dikkat etmesi gibi.
b.Meslek:Bireyin mesleği algıda seçiciliğe neden olur.
→Sosyoloğun sık sık sosyal ilişkilere dikkat etmesi,tamircinin arabanın arızasını hemen fark etmesi gibi.
c.Güdüler ve ihtiyaçlar:bireyin ihtiyaç ve güdüleri algıda seçiciliği etkiler.
→Ev almak isteyen birinin gazetedeki emlak ilanlarını öncelikli algılaması gibi.
→Acıkan ve susayan kişi öncelikle ihtiyacı olduğu nesneye karşı güdülenir.
d.Beklenti ve hazır olma:Bireyin beklentileri algıda seçiciliği etkileyen faktörlerden birisidir.Önemli bir haber kişinin telefon veya kapı ziline diğer insanlara göre daha çok duyarlı olması,sınav sistemi değişikliği beklentisi içinde olan bireyin eğitimle ilgili haberlere daha çok duyarlı olması bu duruma örnektir.
Algıda seçiciliği ve dikkati etkileyen iç faktörlerler(öznel),dış faktörlere göre daha etkilidir. Örneğin:aç olan birisi ne kadar tuhaf şeyler görürse görsün öncelikle açlığını gidermek için eyleme geçecektir. |
ALGIDA ORGANİZASON(Örgütleme)
→Uyarıcıları örgütleyerek bir bütün,düzen içinde algılamadır.Çevremizdeki nesneler birçok uyarandan oluşmasına rağmen bu uyaranları tek tek değil de anlamlı ilişkiler bütünlüğü içinde algılamamıza Algıda organizasyon denir.
→Müziği tek tek notaları ile değil,bir melodi halinde algılamamız
→İnsanları tek tek organlarıyla değil,tanıdığımız bir insan olarak algılamamız
→Meyveleri tek bir özelliği ile değil,renk,biçim,tat ve kokusu ile anlamlı bir bütün olarak algılamamız gibi
→Algıda organizasyon özelliği üzerinde Gestalt yaklaşımı durmuştur.
SARI MAVİ TURUNCU
SİYAH KIRMIZI YEŞİL
MOR SARI KIRMIZI
TURUNCU YEŞİL SİYAH
→Hızlı bir şekilde yazların renklerini söyleyin.
→Renklerin söylenirken zorlanmasının sebebi beynin aynı anda birden fazla uyarıcıyı organize etme eğiliminden kaynaklanmaktadır.
Algıda Organizasyonu Etkileyen Etmenler
a.Şekil-Zemin(figür-fon)Algısı
→Bu eğilim,Şeklin(nesne) zemine(fon) göre öncelikle göze çarpmasına ve bize daha yakın görünmesine neden olur.
→Örn;Duvar zemin,duvar saati şekildir.Şekil-zemin ilişkisi tüm duyu organlarımız ve algılarımız için geçerlidir.
→İlk algılanan öğe şekildir.Onun arkasında bulunan ve hemen dikkat edilmeyen uyarıcılarsa zemindir.
Algıda Gruplama
1.Benzerlik:Benzer nesneler gruplanarak algılanır.Bir futbol takımının futbolcularının formalarının renginden dolayı bir grup olarak algılanması gibi.
2.Yakınlık:Birbirine yakın yerde veya yakın zamanda meydana gelmiş uyarıcılar bir grup olarak algılanır.Havada bir arada uöan kuşların bir grup olarak algılanması gibi.
→Nesnelerin ikişerli gruplar halinde algılanması yakınlıkları nedeniyledir.
Süreklilik(Devamlılık):Süreklilik gösteren birbiri ardı sıra giden uyarıcılar aynı grupta algılanır.
Tamamlama:Duyu organlarına eksik gelen uyarıcılar bütüne tamamlanarak algılanır.Telefonda kesik kesik gelen bir ses,kısmen silik bir yazı,bir kısmı görülen kedi tamamlanarak algılanır.Daha önce tamamı gösterilen bir reklamın daha sonra bir kısmının gösterilmesinin nedeni insanların reklamı tamamlayarak algılayacaklarının bilinmesidir.
c.Algıda Bütünlük
Organizmanın,algıda organizasyon ilkeleri çerçevesinde önce bütünü sonra ayrıntıları algılama özelliğidir.Uyarıcılar tek tek değil,bir bütün halinde algılanır.Bir canlı önce bütün olarak algılanır,sonraayrıntılara inilerek türü,organları,diğerlerinden ayırt edici yönleri algılanır.
6.Derinlik Algısı
Zihnin nesneleri üç boyutlu algılamasıdır.Nesneler gözümüzün ağ tabakasına iki boyutlu düşer.Çevresel faktörler ve gözün yapısal özellikleri nedeniyle nesneler üç boyutlu olarak algılanır.Tren raylarının gittikçe daralıyor gibi görülmesi buna örnek verilebilir.
Derinlik algısı,gözün yapısı ve çevreyle ilgili nedenlerden kaynaklanır.
a.Çevresel Nedenler
Nesneler görünüşlerine bağlı nedenlerdir.
→Paralel hatların gittikçe daralarak ufukta birleşiyormuş gibi görünmesi(çizgisel perspektif)
→Yakında olan nesneler açık ve ayrıntılı olarak algılanırken uzaktaki nesnelerin ayrıntısız ve puslu görünmesi(ışık gölge)
→Birbirini kapatan nesnelerden tam görünenin daha önde algılanması(binişim)
→Uzaktaki nesnenin daha küçük,yakındaki nesnenin daha küçük,yakındaki nesnenin daha büyük algılanması(orantılı büyüklük)
b.Gözün Yapısal Özellikleri
→İki gözün olması derinlik algısına neden olur.
→Gözler uzaktaki ve yakındaki nesnelere bakarken farklı açılar oluşturur.
→Göz merceğinin kalınlaşması uzağı,incelemesi yakına bakıldığını ifade eder.
7.Uzay ve Zaman Algısı
Uzay(mekan)Algısı:Nesneleri uzayda bir konuma yerleştirerek algılarız.Nesneleri birbirine göre yukarıda,aşağıda,sağda,solda gibi konumlarla algılama eğilimindeyizdir.
Zaman Algısı:Zaman algısını sağlayan bir duyu organı yoktur.Zaman algısı deneyimler sonucu oluşur.Zaman algısı,nesnel ve öznel olabilmaktedir.
→Nesnel zaman algısı:Bir haftanın 7 gün,bir günün 24 saat oluşu.
→Öznel zaman algısı:Kişilere göre farklılık gösterir.2 saatlik eğlenceli bir film çok kısa olarak algılanırken,iki saatlik sıkıcı bir konuşma uzun algılanabilir.
Algı Yanılmaları
1.İllüzyon(Yanılsama)
Bir uyarıcının olduğundan farklı algılanmasıdır.Yanlış algılama ya uyarıcının kendisinden ya da uyarıcıyı algılayan kişiden kaynaklanır.
İkiye ayrılır:
a.Fiziksel İllüzyon:Uyarıcının kendisinden,fiziki nedenlerden kaynaklanan algı yanılmasıdır.Aynı uyarıcı herkeste aynı yanılgılara yol açar.
Örn:Boyuna çizgili elbise giyen birinin boyunun olduğundan daha uzun olarak algılanması,suya batırılan cismin kırık algılanması fiziksel illüzyondur.
b.Psikolojik illüzyon:Uyarıcıyı algılayan kişinin psikolojik özelliklerinden kaynaklanan algı yanılmasıdır
Örn:Yerdeki bez parçasını fare sanmak,karanlık bir ortamda hortumu yılana benzetmek psikolojik illüzyondur.
2.Halüsinasyon(Sanrı)
→Olmayan bir uyarıcıyı varmış gibi algılamadır.
→Uyuşturucu krizine giren birnin vücudunda böceklerin dolaştığını sanması,aşırı çöküntü içinde olan birinin ölen eşiyle konuştuğunu söylemesi,akıl hastasının elinin üstünde minik fillerin dolaştığını görmesi gibi
İllüzyonda uyarıcı vardır;halüsinasyonda uyarıcı yoktur.İllüzyon her normal insanda görülebilir;fakat halüsinasyon akıl ve ruh sağlığı bozuk kişilerde,yüksek ateşli hastalıklarda,alkol ve uyuşturucu bağımlılarında yaşanır. İllüzyon dikkat edildiğinde ortadan kalkabilir halüsinasyon tedavi gerektirir. |
ALGIYI ETKİLEYEN FAKTÖRLER
a.Dikkat
İnsanın zihin gücünün herhangi nesne ya da olay üzerinde yoğunlaşmasına dikkat diyoruz.Dikkat,duyumdan bellek ve öğrenmeye kadar tüm bilişsel süreçleri etkileyen bir üst süreçtir.Çünkü dikkatin malzemeleri duyumlar,bellekteki bilgiler ve düşüncelerdir.
b.Psikolojik Durum
Organizmanın içinde bulunduğu ruhsal durumu algılamaya etki eder.
→Keyifli olunan durumlarda öğrenme daha iyi gerçekleşirken sinirli olunan durumlarda öğrenme gerçekleşmeyebilir.
c.Algıya Hazır Olma
→Kişinin değişik uyarıcılar arasından sadece belli bir uyarıcıya tepkide bulunma hazırlığı içinde olması durumudur.
→Aynı gazeteyi okuyan bir psikologla bir grafiker farklı uyarıcıları algılarlar.Psikolog daha çok psikolojik konular üzerinde dururken grafiker daha çok gazetenin fiziksel görünümü algılar.
d.Geçmiş Yaşantılar ve Deneyimler
→Önceden algılanan nesne ve durumların zihnimizde izleri vardır.Algılama sırasında yeni uyarılar bellekteki izlere göre anlam kazanır.
Örn:köpek arafından ısırılan bir çocuk tüm köpeklere karşı korku tepkisi geliştirir.
e.Güdülenme ve ihtiyaçlar
→Doğal ihtiyaçların eksikliği ve güdülenme derecesi algılamayı etkiler.
Örn:Aç insan daha çok yiyecek maddeleri,susuz insan ise daha çok içecek maddeleri algılar.
f.Kişisel özellikler
→Organizmanın cinsiyeti,yaşı,mesleği,ilgi alanı gibi özellikleri algılamayı etkileyen önemli faktörlerdir.
→Bir kayayı jeoloğun algılaması ile antropoloğun algılaması aynı değildir.
g.Çevre
→Organizmanın içinde bulunduğu fiziksel ve sosyal çevre,algıyı etkiler.
→Buzlu bir içeceğin yazın algılanışı ile kışın algılanışı farklıdır.
UYARILMA İHTİYACI VE GÜDÜLENME
Organizmanın yaşaması için hem fizyolojik hem de psikolojik olarak güdülenmesi gerekir.
Güdülenme Süreci
a.İhtiyaç
→Organizmanın eksikliğini hissettiği şeylerdir.
İhtiyaçlar açlık,susuzluk gibi biyolojik;başarılı olma,tanınma,ait olma gibi toplumsal ve psikolojik kökenli olabilir.
b.Dürtü
→ihtiyacı gidermek için organizmada beliren güçtür.Organizmada besinin azalması ihtiyaçtır.Bu ihtiyacı gidermek için doğan açlık hissine Dürtü denir.
→Dürtülere aynı zamanda fizyolojik güdülerde denir.
c.Güdü(motiv)
→Latincede "hareket etmek”anlamına gelir.Dolayısıyla organizmanın ihtiyacını gidermek için belli bir yönde etkinlik gösterme eğilimi ve isteğine güdü denir.
→Örn:Açlık bir dürtüdür.Bu dürtü doğrultusunda insanın yemek arama davranışını doğuran,organizmayı hazır hale getiren faktör açlık güdüsüdür.
→Kısacası dürtü,organizmanın ihtiyacı hissetmesi,güdü ise ihtiyacı giderme isteğidir.
d.Güdülenme(Motivasyon)
→Dürtü ve güdülerin etkisiyle bir davranışı başlatma,davranışta bulunma ve doyuma ulaşma sürecidir.
→Organizmanın ihtiyacını gidermek için girişimde bulunmasıdır.
→Organizmanın besin ihtiyacıyla başlayıp açlık hissinin duyulması,bu his doğrultusunda hareket eğiliminin ortaya çıkması,yiyecek arama davranışında bulunması,yiyeceğin elde edilmesi ve organizmanın rahatlama süreci motivasyondur.
Güdü Türleri
Fizyolojik güdüler:Açlık,susuzluk,cinsellik,annelik,uyku gibi güdülerdir.
→Birincil güdüler de denir.
→Organizmanın yaşaması,canlılığını koruyabilmesi için doyurulması gereken güdülerdir.Yşam boyu devam ederler.
→Tüm canlılarda ortaktır.
→Yaşamın ilk yıllarında davranışlar üzerinde etkilidir.
→Çatışma durumunda genellikle sosyal güdülere üstün gelirler
Sosyal ve psikolojik Güdüler:Bireyin psikolojik durumundan ya da bir toplum içinde yaşamasından kaynaklanır.Ait olma,saygınlık,özgürlük,başarılı olma hazzı gibi.
→İkincil güdüler de denir.
→İnsanlara özgü ve toplumsal kaynaklıdır.
→Bireyin benliğini korur ve toplumdaki ilişkilerini düzenler
→Öğrenmeyle kazanılır ve değişebilir.
→Aynı güdü farklı davranışlara neden olabilir.
→Yüksek değerler söz konusu olduğunda fizyolojik güdülere üstün gelebilir.(Vatan için canımı seve seve verebilirim)
Fizyolojik güdülerle sosyal güdüler çatışma durumunda genellikle yaşamın ilk yıllarında fizyolojik güdüler etkin olup davranışları yönlendirir.Fakat yaşamın ileriki yıllarında sosyalleşmeyle birlikte sosyal güdüler öne geçerek davranışları biçimlendirebilirler. Örn:açlığını gidermek için ölümü göze almak.Acıkmadığı halde yemek davetine katılmak,Sokrates’in fikirleri ve şerefi için ölümü göze alması gibi. |
İç Güdü
hayvanlar tarafından bilinçsizce yapılan kalıtsal ve otomatik davranışlardır. Mesela; örümceğin ağ kurması, tırtılın koza yapması, arının bal yapması gibi.
GÜDÜLENMİŞ DAVRANIŞIN GÜDÜLENMEMİŞ DAVRANIŞTAN FARKI
1-) Güdülenmiş bir davranışta organizma mutlaka harekete geçer.
2-) Güdülenmiş davranışlar belli bir doğrultuya yönelmiştir. Organizma mutlaka amacına ulaşmak ister. Yani güdüler davranışa yön verir.
3-) Güdülenmiş bir davranış seçicidir. Birey güdülendiği konuya daha fazla ilgi duyar ve dikkatini o konuya uzun süre yoğunlaştırabilir (Aynı lokantaya giden aç bir kişi ile susamış kişinin ilgileri farklı olur).
4-) Güdülenmiş bir davranış, organizmaya enerji verir. Organizmanın etkinliğini artırır.
5-) Güdülenmiş davranış organizmayı aşırı faaliyete yönelttiğinden, güdülenmemiş davranıştan daha yorucudur.
İHTİYAÇLAR HİYERARŞİSİ
Maslow, insan güdülerinin evrensel bir hiyerarşisinin bulunduğunu savunmaktadır. Bu ihtiyaçlar (gereksinimler) hiyerarşisine göre, en alt basamaktaki ihtiyaç kısmen de olsa, giderildikten sonra bir üst basamaktaki ihtiyaç ortaya çıkar. O da giderildiğinde bir üst basamaktaki ihtiyaç ortaya çıkar. Yani bir üst düzeydeki ihtiyacın ortaya çıkabilmesi için, bir alt düzeydeki ihtiyacın giderilmesi gereklidir. Hiyerarşinin alt kısmındaki iki basamak; dürtülere ilişkin fizyolojik ihtiyaçları ve güvende olma ihtiyacını içerir ve bunlar tüm canlılarda görülür. Daha üst basamaklara çıkıldıkça ihtiyaçlar, güdü niteliğini kazanır ve sadece insanda gözlemlenmeye başlar. Hiyerarşinin en üstünde yer alan kendini gerçekleştirme güdüsü, bütün diğer ihtiyaçlar giderilmişse ortaya çıkar. Bu güdü, bireyin kendi potansiyelini tanıması ve bunları açığa çıkarmasıyla ilgilidir. Bu potansiyeller bireyin fiziksel, bilişsel veya duygusal yapısıyla alakalıdır. Maslow, olanaklar sağlandığında, her insanın doğuştan getirdiği gizil güçlerinin farkına varacağını ve eninde sonunda kendini gerçekleştireceğini savunur.
DUYGULAR
Duygu; bir olay, kişi ya da nesnenin insanın iç dünyasında ve bedeninde uyandırdığı izlenim ve tepkilerdir.
Psikoloji biliminin ele aldığı temel duygulardan bazıları haz, korku, kaygı, merak, öfke ve saldırganlıktır.
Haz :Psikoloji biliminde tüm olumlu duygular “haz” altında incelenmiştir. Haz, bir dürtü veya güdüyle ilgili hedefe ulaşıldığında ve onun doyumu sağlandığında duyulan histir.
Korku: Gerçek ya da olası bir tehlike karşısında hissedilen duygudur. Olumsuz duyguların başında korku gelir.
Kaygı: Kaygı bir huzursuzluk hissi, nedeni/kaynağı bilinmeyen bir endişe ve korkudur. Birey sürekli bir gerilim, üzüntü ve tedirginlik halindedir. Birey kendini yetersiz bulur ve kendine güveni azalmıştır.
Öfke ve Saldırganlık: Öfke duygusu engellenme, haksızlığa uğrama, başkaları tarafından zarara uğratılma veya uğratıldığını zannetme gibi durumlarda ortaya çıkar. Öfke aynı zamanda gözlem yoluyla öğrenilen bir duygudur. Saldırganlık genellikle öfke duygusunun kontrol edilememesi sonucunda ortaya çıkan bir davranıştır. Saldırganlık fiziksel ya da sözlü şekilde olabilir.
DUYGULARIN DAVRANIŞLARA ETKİSİ
Duygular, sadece öznel deneyimler değildir, duygular davranışa da yansır. Mesela; duyguları iletmemizde kullandığımız ses duyguların çeşidini yansıtır. Çığlık, korku ve hayreti, gülme mutlu ve keyifli olmayı, iç çekme üzüntüyü yansıtır. Sesin titremesi veya kesik olması kederin, üzüntünün, şiddetli, keskin oluşu ise öfkenin göstergesidir. Duygularımızı sözel olarak kelimelerle de yansıtabiliriz. Fakat kelimeler her zaman duyguları tam olarak yansıtmayabilir. Çünkü duygular kelimelere tam olarak dökülemeyebilir. Duygular mimik ve jestlerle de ifade edilebilir. Kişinin duygularını özellikle göz ve çevresi ile ağız hareketleri yansıtır. Bazı mimik ve jestler tüm kültürlerde aynıyken (evrensel), bazı mimik ve jestler kültüre özgüdür. Mimik ve jestlere beden dili denir.
BİLİNÇ VE BİLİNÇALTININ TANIMI
Bilinç: Kişinin kendisinden ve çevresinden haberdar olmasıdır. Yani kişinin farkında olduğu yaşantılarının bulunduğu bölgeye bilinç denir. Oysa birey bilinçaltındaki nesne ve olayların farkında değildir.
Bilinç Öncesi: Bilinç “farkında olma” demektir. Fakat bilinç, bireyin bellekte depoladığı ama farkında olmadığı çeşitli düşünce ve izlenimleri de kapsar. Birey bilinç öncesindeki bilgilerin farkında/bilincinde değildir, çünkü onlara dikkat etmemektedir. Ancak, gerektiğinde çaba harcayarak bunları bilince getirebiliriz yani hatırlayabiliriz.
Bilinçaltı: Bireyin farkına varamadığı karanlık alandır. Yani bilinçli algılamanın dışında kalan tüm zihinsel olayları içerir. Soluk alıp vermek, biriyle konuşurken aynı anda resim çizmek gibi otomatik süreçler bu bölge tarafından yönetilir. Farkına varılmayan, bastırılan ilkel istekler ve korkular da bu alanda bulunur
DİKKAT
Dikkat, bedensel ve ruhsal gücün bir nokta üzerinde toplanmasıdır. Dikkat, nelerin farkına varılacağını ve bilinçte yer alacağını belirleyen süreçtir.
1. Dikkatin Çeşitleri
a) Edilgen Dikkat: Bazı özelliklere sahip olan (büyük, şiddetli, hareketli, farklı, ani, birey için önemli olan) uyarıcılar dikkat çeker. Bu özelliklere sahip uyarıcılarla karşılaştığında dikkat, edilgen (pasif) olarak ona yönelir.
b) Etkin Dikkat: Birey, kendisinden beklenenlere ilişkin olan, yapmak istedikleriyle ilgili uyarıcılara dikkat eder. Dikkat, etkin (aktif) olarak seçtiği uyarıcılara yönelir.
Etkin dikkatin de çeşitleri vardır.
Seçici dikkat: Uyarıcılar arasından bazılarının seçilmesini sağlar. Mesela; pek çok uyarıcı arasından ders anlatan öğretmenin seçilmesi.
Odaklanmış dikkat: Seçilen uyarıcıya dikkatin yoğunlaştırılması yani odaklaştırılmasıdır. Mesela; ders anlatan öğretmene ve anlattıklarına yoğunlaşılması
Sürdürülen dikkat: Seçilen ve odaklanan uyarıcıya dikkatin bir süre sürdürülmesidir. Mesela; ders anlatan öğretmenin anlattıklarına bir süre yoğunlaşmanın devam ettirilmesi.
Bölünmüş dikkat: Birden fazla uyarıcıya dikkat edilmesi durumudur. Mesela; ders anlatan öğretmenin anlattıklarına dikkat edip aynı zamanda o öğretmenin anlattıklarını not alırken yazdıklarımıza dikkat etme
BİLİNÇLİLİK TÜRLERİ
Normal bilinç durumu dışında,farklı bilinçlilik düzeyleri vardır.Bunlar;uyku ve rüya,meditasyon ve hipnozdur.
Uyku ve Rüya: Uyku, organizmanın kendini dinlendirme sürecidir. Uyku halinde bilinç pasif değil, aktiftir. Uyku sırasında beyin tam olarak uyumaz. Bazı uyaranlara karşı duyarlılığını korur.
Uykunun hafif uykudan derin uykuya kadar evreleri vardır.
Uykuda beş dönem görülür.
İlk dördü NONREM (NREM), beşincisi ise REM dönemidir. 1. ve 2. dönemde ise uyku hafiftir, bu dönemde bulunanlar kolay uyandırılabilirler. 3. ve 4. dönemde uyku derindir. Kolay uyandırılamazlar.
NREM dönemlerinde metabolizma yeniden düzenlenir. Bedenin dinlenmesi sağlanır. Bu dönemde iyi uyunamazsa, sabah yorgunluk hissedilir.
REM dönemine uykunun 90-120 dakikalarında geçilir. REM dönemi yetişkinlerde 5-10 dakika iken, daha küçük yaşlardaki bireylerde bu süre 15 dakikaya kadar çıkabilmektedir. REM’in toplam süresi uyku süresinin %20-25’i kadardır. REM döneminde uyku hafiftir. Rüyaların büyük bir bölümü (%80) REM uykusunda görülür. Birey REM uykusundan uyandırılınca büyük bir olasılıkla, rüya görmekte olduğunu söyleyecektir. Normal uyku süresince 5-6 kez REM ve NREM uyku dönemi olur.
Uykunun işlevi
Uykunun ana işlevi, organizmanın dinlenmesini sağlamasıdır. Uyku ile tüm sistemler otomatik olarak dinlenmeye geçer ve yeniden düzenlenir. Beyin, uykuda da aktivitesini sürdürür; uyanıkken öğrendiklerini ayıklar, gruplar, depolar. Öğrenme sonu uyulması, geriye ket vurmayı azaltacağından öğrenilenlerin daha kalıcı olmasını sağlar. Yani unutmayı yavaşlatır.
Hipnoz; telkin aracılığıyla ortaya çıkan yapay uyku halidir. Hipnoz altındaki kişinin iradesi durur ve hipnozu yapanın kontrolü altına girer. Kendisinin plan yapma, davranış başlatma istemi ortadan kalkar. Yani hareketleri irade dışıdır. Hipnoz sırasında olanlar genellikle sonradan hatırlanmaz.
Hipnoz sırasında kişinin bilinçaltına ittiği arzu ve istekler, bilinçliyken hatırlanmayan şeyler, korku ve kaygılara yol açan olaylar ortaya çıkarılabilir. Bu nedenle psikiyatride bir inceleme tekniği olarak kullanılmaktadır.
Meditasyon: Meditasyon, birçok kültürde ve dinde uygulanan manevi bir arınma tekniğidir. En yaygın uygulandığı yer olan Doğu kültürlerinde meditasyon dinginlik sağlayan bir teknik olarak kabul edilir. Meditasyonun amacı zihin sakinliğine ve ruhsal dinlenmeye ulaşmaktır. Bu sayede birey kendisi ve çevresiyle barışık olmayı öğrenir. Bedeni üzerinde ruhsal denetim sağlayarak gerginlikten ve kaygıdan kurtulmaya çalışır.
SOSYOLOJİ VE SOSYAL PSİKOLOJİ
Bireyin toplum içindeki davranışlarını ve toplumsal gruplar ile toplumun bu davranışlara etkisini inceleyen bilim dalına sosyal psikoloji denir. Sosyal psikolojinin amacı, insanların sosyal çevrelerini nasıl algıladıklarını, bu çevre konusundaki duygu ve düşüncelerinin nasıl oluştuğunu, sosyal etkileşimi ve insanların birbirini nasıl etkilediğini araştırmak ve açıklamaktır.
Sosyal psikoloji ile sosyolojiyi karıştırmamak gerekir. Sosyal psikoloji bireyin toplumsal yaşamdaki davranışlarını, bu topluma etkilerini, toplumsal yaşamın ve örgütlerin bireyin davranışları üzerindeki etkilerini araştırırken sosyoloji toplum ve grup yaşamını, örgütleri (dernekler, sendikalar, kurumlar), bunların işlevde bulunma biçimlerini açıklamaya çalışır. Yani sosyoloji bireyleri ele almaz, bireylerin oluşturduğu yapıları (toplum, toplumsal gruplar, kurumlar) ele alır. Sosyal psikolojinin inceleme konuları; tutumlar, önyargılar, sosyal normlar, itaat, ikna etme, kamuoyu, propaganda, moda, reklâm, grup ve liderlik konulardır. Kısacası sosyal psikoloji, bireyin davranışında sosyal etkileri ele alır.
SOSYAL BİLİŞ VE SOSYAL ETKİ TÜRLERİ
Sosyal etki: Bir kişinin tutum ve davranışının, bir başkasının ya da başkalarının varlığıyla etkilenmesidir.Bu sosyal etkileşim nedeniyle sosyal davranış ortaya çıkar. Sosyal şema ve yüklemeler, tutum ve ön yargılar sosyal biliş türlerine örnektir.
Sosyal şemalar, insanların içinde yaşadıkları karmaşık sosyal dünyayı anlamak ve kontrol etmek için kullandıkları kalıplar ve izlenimlerdir. İnsan zihni çeşitli sosyal şemalarla doludur.
Bireyin hem kendi hem de başkalarının davranışlarını yorumlama, açıklama, yani nedenlerini bulma sürecine “yükleme” denir. Yüklemeler içsel nedenlere yani kişinin özelliklerine (kişiliğine, dürtü ve güdülerine, duygularına) veya dışsal nedenlere (sosyal güçler, diğer koşullar) göre yapılır.
Yükleme yaparken genelde insanlar yanlı davranır. Çünkü başkalarının davranışlarını değerlendirirken yüklemeleri daha çok onun kişisel (içsel) özelliklerine göre yaparız. Bu eğilime “temel yükleme hatası” denir. İnsanlar kendi davranışlarına ilişkin yüklemeleri ise sonuca bakarak yapar. Başarılarını kişisel (içsel) özelliklerine yüklerler. Mesela; zeki olduğum için sınavda iyi not aldım. Başarısızlıklarını ise dışsal nedenlere yüklerler. Mesela; eve misafir geldiği için ders çalışamadım, bu yüzden de sınavda kötü not aldım. Buna “savunucu yükleme” denir.
Tutum, bir kişinin herhangi bir nesneye, olaya veya duruma karşı bir duygusunu, düşüncesini veya belirli şekilde tepki göstermesini ifade eder. Bu tepki veya değerlendirme olumlu da olabilir olumsuz da olabilir. Tutumlar daha çok, bunlara sahip olan kişilerden öğrenilir. Yani öğrenme yoluyla edinilir. Bireyin ilk tutumları yaşamının ilk dönemlerinde aile etkisi altında şekillenir. Erin ve ergenlerde ise tutumlar, akranların, eğitim-öğretim sürecinin veya çeşitli kaynaklardan (TV, internet) edinilmiş bilgilerin etkisi altında şekillenir.
Ön yargı; bir kimse, konu ya da durumla ilgili önceden edinilmiş olumlu veya olumsuz peşin hükümdür. Ön yargılar çoğunlukla din, cinsiyet ve milliyet gibi sosyal gruplara yönelik olarak gelişir. Küçük yaşlarda oluşmaya başlayan ön yargılar, daha sonra çeşitli sosyal grupların ve kitle iletişim araçlarının etkisi ile pekişebilir.
Sosyal Etki Türleri
Sosyal etki bir kişinin tutum ve davranışlarının, bir başkasının varlığından etkilenmesine denir. Başka bir deyişle insanın diğer insanlarla birlikteyken, kendi başına olduğu durumlardan farklı davranmasıdır. Sosyal etkiler sonucu oluşan davranışlara ise sosyal davranış denir. Yani kişinin sosyal çevreye ve içinde bulunduğu gruba uygun davranmasına sosyal davranış denir.
İtaat: Bireyin istemediği halde, bir isteğe veya emire uymasıdır. İtaat sonucu görülen uyma davranışının temelinde, uyulanın uyan üzerindeki gücü ve kontrolü yatar. Ödül veya ceza verilerek kişinin itaat etmesi artırılabilir. Kişi hor görülmemek veya alay edilmemek için, içinde bulunduğu gruba uyma davranışı da gösterebilir.
Benimseme (ikna olma): Bireyin bir davranışı gerçekten istediği veya onun gerçekten doğru olduğuna inandığı için uyma davranışını yapmasına benimseme denir. Bu uyma davranışının temelinde inanma, kabullenme, içselleştirme vardır. Benimsemede (ikna olmada) mesajı verenin özellikleri, mesajın özellikleri ve mesajı dinleyenin özellikleri etkilidir. En kalıcı uyma davranışıdır.
Özdeşleşme: Birey, bir kişinin veya bir grubun fikrine ona benzeyebilmek için uyma davranışını göstermesidir. Değer verdiğimiz ve beğendiğimiz insanlara benzemeye çalışırız.
DAVRANIŞ VE SOSYAL ETKENLER
Toplumun yarattığı maddi, manevi ve düşünsel ürünlerin tümüne kültür adı verilir. insan,toplumun kültürünü sosyalleşme yoluyla elde eder,benimser ve ona uyar.
Aile, bireyin toplumun kültürüyle ilk karşı karşıya geldiği ve sosyalleşmeye başladığı kurumdur. Yeme, içme, giyinme alışkanlıkları ailede edinilir.Toplumda uyulması gereken kurallarıda çocuğa aile öğretir.Çocuğun toplumsallaşmasında arkadaş çevreside etkilidir.Çocuk; paylaşma, başarma, sevme ve sayma gibi konularda arkadaşlarından etkilenir.Onlara yeni şeyler öğretir ve onlardan yeni bilgiler öğrenir. Günümüzün modern toplumlarında toplumsallaşma üzerinde kitle iletişim araçları ile moda da etkilidir. Bunlar, bireyi toplumunkendisinden beklentileri konusunda bilgilendirir. insanların düşüncelerini etkileyerek ortak bir davranış biçimi kazandırır.
SORULAR
1.I.Fabrikada çalışan işçilerin paydos zilinin çalınması
II.Okul bahçesinde oynayan öğrenciler için ders zilinin çalması
III.Yaya geçidinde bekleyenler için yeşil ışığın yanması
Yukarıdaki davranışlar aşağıdakilerden hangisiyle açıklanabilir?
A)İnsanların uyarıcılara verdiği tepkiler birbirinden farklıdır
B)Tüm bireyler aynı uyarıcıya aynı tepkiyi verebilir
C)Benzer uyarıcılar farklı tepkilere yol açabilir
D)Her bireyin uyarıcıya farklı tepki vermesi
E)Farklı bireylerin aynı uyarıcıya benzer davranış göstermesi
Çözüm:Aynı uyarıcı farklı organizmalarda farklı tepkiye yol açabilir.Cevap:E
2.Aşağıdak durumlardan hangisinde ,farklı uyarıcılar benzer tepkiye yol açabilir?
A)Yarışa hazır atletler için başlama işaretinin verilmesi
B)Zeynep’in fareden kediden ve yılandan korkması korkması
C)Ahmetin saygın birey olmak için çok para kazanmak istemesi
D)Busenin arkadaşlarıyla birlikte sinemaya gitmesi
E)Jüri üyelerinin aynı şarkıya farklı puan vermeleri
Çözüm:zeynep’in fareden,kediden ve yılandan korkması farklı uyarıcılara aynı tepkiyi vermesine örnektir.Cevap:B
3.Bir köpeğin kedi gördüğünde kovalaması,gök gürültüsü duydugunda korkması,sahibinin elinde yiyecek gördüğünde onun yanına sokulması gibi davranışlar sergiledği gözlemleniyor.Köpeğin bu durumu aşağıdakilerden hangisiyle açıklanabilir?
A)Uyarıcılar farklı algılanabilir
B)Hayvanlar tepkilerinde duygusuzdur
C)Organizma farklı uyarıcılar karşısında farklı tepkilerde bulunabilir
D)Organizma,uyarıcı ne olursa olsun aynı tepkilerde bulunur
E)Organizma,aynı uyarıcılara farklı tepkide bulunabilir
Çözüm:Köpek farklı uyarıcılar karşısında farklı tepkiler vermiştir.Cevap:C
4.insan bedeninde psikolojik süreçlerle yakından ilişkisi olan sistemler endokrin sistemi ve sinir sistemidir.Bu iki sistem birlikte çalışarak organizmanın kontrol ve düzenini sağlar.
Bu durum aşağıdakilerden hangisiyle açıklanabilir?
A)Davranışların nedenlerini açıklamak herzaman kolay değildir.
B)Psikolojik süreçlerle biyolojik yapı ilişki içindedir.
C)Organizma çavresel faktörlerden etkilenir.
D)İnsan pasif bir varlık değildir.
E)İnsan biyolojik donanıma sahip bir varlıktır.
Çözüm:davranışlar üzerinde biyolojik yapı etkilidir.Cevap:B
5. Beyin hasarları oluşan bölgelere göre, organizmanın davranışlarında fiziksel ve zihinsel değişiklikler ortaya çıkmaktadır. Şakak lobu; duyma, tutarlı konuşma ve konuşulanları anlama ve hatırlama görevlerini üstlenmiştir. Şakak lobu hasar gören hastalarda uygun sözcükleri bulamama, okumada zorluk, hafıza bozuklukları gibi durumlar gözlenir.
Parçadan yola çıkılarak aşağıdakilerden hangisine ulaşılabilir?
A)Okuma bozujklukları terapi yöntemiyle düzeltilebilir.
B)Kaza sonrası oluşan tramvalar organizmayı etkiliyebilir
C)Şakak lobunun temel görevi tat alma ve duymadır.
D)Beyin hasarları oluşan bölgeye göre farklı rahatsızlıklar gelişebilir.
E)Oluşabilecek hasarlar kalıcı degildir,zamanla geçer.
Çözüm:Beyinin farklı bölgelerinde oluşabilecek hasarlar insan bedeninde farklı bölgede
hasar oluşmasına sebep olur.Cevap:D
6. DNA aracılığıyla anne babadan gelen kalıtımsal yapı değiştirilemez.Örneğin genetik yatkınlığın önemli olduğu bazı hastalıklarda yaşam tarzı, beslenme şekli, ruhsal durum gibi etkenler bireyin hastalığa yakalanma riskini büyük ölçüde azaltır ya da artırabilir.
Parçadan yola çıkılarak aşağıdakilerden hangisine ulaşılabilir?
A)İnsan davranışlarını pek çok faktör etkiler
B)Davranışlar genetik yapıdan etkilenir.
C)insan davranışları bireyin birikimlerinden etkilenir
D)Davranışta fiziksel çevre koşulları etkilidir.
E)Biyolojik yapı ve davranışlar birbirini etkiler.
Çözüm:Genetik yapı insan davranışlarının oluşumunda etkilidir.Cevap:B
7.Organizmanın sağlıklı gelişimi için doğum öncesi çevre çok önemlidir.Bu dönemde annenin geçirdiği hastalıklar, içinde bulunduğu çevre, aşırı stres, hava kirliliği gibi olumsuz koşullar, aldığı ilaçlar ve zararlı maddeler bebeğin gelişimini dolayısıyla davranışlarını etkiler.
Parçadan yola çıkılarak aşağıdakilerden hangisine ulaşılabilir?
A)Kalıtım ve çevre karşılıklı etkileşim içindedir.
B)Gelişimde kritik dönemler vardır.
C)Bebek hayatının ilk aylarında tamamen anneye bağlıdır.
D)Davranışın temelinde fiziksel çevre etkilidir.
E)Gelişim alanları birbirinden bağımsızdır.
Çözüm:Genetik faktörler çevreyi şekillendirir,dolayısıyla kalıtım ve çevre karşılıklı etkileşim içindedir.Cevap:A
8.Kalıtım,anne ve babadan gelen genetik özelliklerin çocuğa aktarılmasıdır. Örn:göz rengi, kan grubu, saçın kıvırcık veya düz olması gibi .
Yukarıda bahsedilen durum aşaığadaki kavramlardan hangisiyle ilişkilendirilebilir?
A)Türe özgü hazıroluş
B)Olgunlaşma
C)Doğuştan donanım
D)Büyüme
E) Gelişim
Çözüm:Kalıtımın bir diğer tanımı doğuştan donanımdır.Cevap:C
9. Çevresel koşulları eşitleyip kalıtımın etkisini araştırmak için yapılan deneyler pek başarılı olmamıştır çünkü çevresel faktörleri eşitlemek oldukça güçtür. Örneğin ekonomik sıkıntı çeken ve başarılı olan biri “Param yoktu, bu yüzden okumak ve başarılı olmak zorundaydım.” der. Aynı ekonomik sıkıntıyı çekip başarısız olan biri ise “Param yoktu, bu yüzden okuyamadım ve başarılı olamadım.” diyebilir.
Parçadan yola çıkılarak aşağıdakilerden hangisine ulaşılabilir?
A)Davranışlar duruma göre değişir
B)Çevresel faktörler davranışlar üzerinde etkilidir
C)İnsanların farklı ekonomik sıkıntıları vardır
D) Aynı çevresel koşullar farklı insanları farklı şekilde etkileyebilir.
E)Genetik faktörler çevreyi şekillendirir.
10.Belirli bir toplumda belirli bir yaş dilimi için toplumsal açıdan uygun görülen,gerekli sayılan gelişim ve davranış özellikleridir.Bu parçada aşağıdaki kavramlardan hangisi tanımlanmaktadır?
A)Olgunlaşma
B)Kimlik Oluşumu
C)Özdeşleşme
D)Gelişim Görevi
E)Tarihsel zaman
Çözüm: Gelişim görevi, belli bir dönem için beklenen beceri ve davranışlardır.Cevap:D
11.nasrettin hoca bir gün yumurta ticaretine başlamış:Evlerinden dokuzunu 1 akçaya topladığı yumurtaları,pazara götürüp onunu bir akçaya satıyormuş.Dostları:Böyle ticaret mi olur Hocam?Demişler,zarar ediyorsun.Önemli değil,demiş Hoca, Dostlar alışverişte görsün.
Hocanın dostlarına verdiği cevap hangi ahlak ilkesine uygundur?
A)Kanun ve düzen
B)İtaat ve ceza
C)Sosyal sözleşme
D)İyi çocuk eğilimi
E)Evrensel ahlak
Çözüm: İyi Çocuk Eğilimi, Doğru davranış başkalarını mutlu eden ve onların onayını almayı sağlayan davranıştır. Bu dönemde başkalarının ne diyeceği ya da düşüneceği önemli hâle gelir.Cevap:D
12.I.Çocuk,mantıksal,analitik,varsayımsal ve göreceli düşünmeye başlar
II.Siyaset,din,ideoloji gibi konular çocuğun ilgi alanına girer
Yukarıda verilen özellikler Piaget’in bilişssel gelişim dönemlerinden hangisine aittir?
A)Somut işlemler dönemi
B)İşlem öncesi dönem
C)Soyut işlemler dönemi
D)Duyusal motor dönemi
E)Ergenlik dönemi
Çözüm:Verilen özellikler soyut işlemler dönemine aittir.Soyut düşünme becerisine bağlı olarak analitik düşünme kapasitesi gelişir.Cevap:C
13.Doğum öncesi dönemden sonra bedensel gelişimin en hızlı olduğu dönemdir.İnsan vücudunun hareket etme becerisi olan motor gelişim bu dönemde hız kazanır.
Yukarıda verilen özellikler hangi gelişimsel döneme aittir?
A)Yeni doğan(0-2 yaş)
B)Çocukluk dönemi(2-12 yaş)
C)Yetişkinlik dönemi(18-65 yaş)
D)Ergenlik dönemi(12-18 yaş)
E)Yaşlılık dönemi(65 yaş üstü)
Çözüm: Doğum öncesi dönemden sonra bedensel gelişimin en hızlı olduğu dönem yeni doğan dönemidir.Cevap:A
14.Aşağıdakilerden hangisi ergenlik dönemi özelliklerinden biri değildir
A)Bedenini kabul etme ve etkili şekilde kullanma
B)Bir mesleğe doğru yönelme ve hazırlanma
C)Yetişkinlerden bağımsız olarak duygusal özerklik kazanma
D)Bir yetişkin kadın veya erkek sosyal rolüne erişme
E)Okuma yazmaya hazır duruma gelme
Çözüm:Okuma yazmaya hazır hale gelme ilk çoculuk dönemi özelliğidir.Cevap:E
15. Ergenlik dönemi, duyguların en yoğun yaşandığı dönemdir. En yakın ve kalıcı arkadaşlıklar bu dönemde kurulur . Arkadaş grubu tarafından kabul edilmek genç için önemlidir.
Bu parçada ergenlik döneminde gözlenen hangi değişikliğe yer verilmiştir?
A)Fiziksel gelişim
B)Sosyal gelişim
C)Psikolojik gelişim
D)Kimlik gelişimi
E)Bilişsel gelişim
Çözüm: . Akran grubu ile kurulan olumlu ilişkiler gencin sosyal yönden gelişmesine katkı sağlar.Cevap:B
16. ergenlik döneminde birey , başarılı bir şekilde kimlik arayışını tamamlarsa kendine güvenen bir kişi olarak yaşamını sürdürür ve başarılı olur. Başarılı bir kimlik oluşturamazsa gelecek planı, ilişkiler, inanç ve ideoloji konularındaki sorularına cevap bulamazsa bir kriz yaşayabilir.Bu kriz çözülmezse diğer dönemlerde de devam eder.
Bu durum aşağıdaki kavramlardan hangisiyle açıklanabilir?
A)Kuşak çatışması
B)Akran zorbalığı
C)Rol karmaşası
D)Bağımsız olma isteği
E)Olgunlaşma
Çözüm:Yaşanan kimlik bunalımına Rol karmaşası denir.Cevap:C
17.Yapılan araştırmalar,köpeklerin kokuyu ayırt edebilme yetisi diğer canlılardan daha fazladır.Bu parçadan hareketle aşağıdaki yargılardan hangisine ulaşılabilir?
A)Duyum eşikleri canlılara göre farklılık gösterir
B)Duyum, uyarıcı başlatan unsurdur
C)Fiziksel uyarıcı yoksa duyum gerçekleşmez
D)Duyum eşiği insandan insana değişir
E)Şiddetli olan uyarıcılar dikkat çeker
Çözüm:Köpeklerin kokuyu ayırt edebilme kapasitesi duyum eşiklerinin diğer canlılara göre alt sınırının düşük olmasıdır.Cevap:A
18.Aşağıdakilerden hangisi duyumun meydana gelmesi için gerekli şartlardan biri değildir?
A)Duyu organlarının sağlam olması
B)Uyarıcının hoşa giden nitelikte olması
C)Uyarıcının şiddetinin duyum eşiği sınırları içinde olması
D)Bir uyarıcının bulunması
E)Sağlıklı bir sinir sisteminin olması
Çözüm:Duyumun gerçekleşmesi için hoşa giden bir uyarıcıya gerek yoktur.Cevap:B
19.Buğra,kumandanın ses tuşuna basarak televizyonun sesini azaltmış ancak sesin siddetindeki değişmenin fark edilmediğini söyleyerek kumandanın tuşuna bir kez daha basmıştır.Buğranın,televizyonun sesini azaltmak için yapmış olduğu davranış aşağıdakilerden hangisiyle açıklanabilir?
A)Yetersiz uyarılma
B)Fark eşiği
C)Duyum eşiği
D)Duyarsızlaşma
E)Duyusal uyum
Çözüm:uyarıcının şiddetinde meydana gelen değişmelere fark etmeye Fark eşiği denir.Cevap:B
20.Yetersiz ve aşırı uyarılma sonucunda organizmanın fizyolojik ve psikolojik dengesi bozulur.Organizma uyum durumunu dengeleme ile yeniden korur.
Buna göre,organizmada gözlemlenen aşağıdaki davranışlardan hangisi dengeleme değildir?
A)Soğuk havalarda titremesi
B)Oksijen azaldığında kan basıncının azalması
C)Fazla şekerin karaciğerde depolanması
D)Heyecandan bildiği soruları yapamama
E)Aşırı sıcaklarda terlemek
Çözüm: Heyecandan bildiği soruları yapamamak dengeleme durumuna örnek değildirOrganizma uyum davranışı sergilemez.Cevap:D
21.Aşağıdaki durumlardan hangisi aşırı uyarılmaya örnektir?
A)Çok sevdiği yakınını kaybeden Elifin üzüntüden bayılması
B)Mert’in uzun süre evde tek başına kalması
C)Fisun’un kısık sesli öğretmenden ders dinlemesi
D)Göreve yeni başlayan Aliye hemşirenin elinin titremesi
E)Kitap okumaya dalmış olan Fuat’ın çalan kapı zilini farketmemesi
Çözüm: Aşırı uyarılma, dış ya da iç uyarıcının organizmayı normal şiddet ve sürenin üzerinde etkilemesidir.Cevap:A
22.Uzun süre yetersiz uyarılmaya maruz kalmış bir bireyde aşağıdaki davranışlardan hangisi gözlenmez?
A)Çevreye uyumda zorlanma
B)Algılama bozuklukları
C)Halüsinasyon görme
D)Davranışlarda düzensizlik
E)Zeka bölümünde kalıcı gerileme
23.Hastanede göreve yeni başlayan duygu ilk önce ilaç kokularından rahatsız olduğunu,zamanla bu rahatsızlığın ortadan kalktığını ifade etmiştir.
Bu durum aşağıdaki kavramlardan hangisine örnek oluşturmaktadır?
A)Dengelenme
B)Aşırı uyarılma
C)Alışma
D)Duyum eşiği
E)Yetersiz uyarılma
Çözüm:Bireyin uyarıcıya zaman içerisinde duyusal tepki vermememsi alışmadır.Cevap:C
24.Okula yeni başlayan çocuk için önceleri her sabah okula gitmek heyecan verici bir durumken,zamanla sıradan bir olay haline gelebilir.
Bu parçada sözü edilen durum aşağıdaki kavramlardan hangisiyle açıklanabilir?
A)Duyum eşiği
B)Yetersiz uyarılma
C)Duyusal uyum
D)Duyarsızlaşma
E)Güdülenme
Çözüm: Duyarsızlaşma, sık karşılaşılan uyarıcıya gösterilen duygusal tepkinin azalmasıdır.Cevap:D
25.Aynı uyaranla uzun süre karşılaşan bir organizma duyusal uyum(Alışma)yaparak,uyaranı ilk duyumsadığı haliyle algılamaz.
Aşağıdakilerden hangisinde “duyusal uyum” vardır?
A)Gecenin ıssızlığında en ufak tıkırtıdan rahatsız olma
B)Sevdiği yiyeceklerden daha çok yeme
C)Daha önce rahatsız olduğumuz radyo sesini zamanla rahatsız etmemesi
D)Kalabalık karşısında konuşurken heyecanlanma
E)Çöpçülerin ağır çöp kokularını bir süre sonra duyamamaları
Çözüm:Çöpçülerin kokuya karşı verdikleri tepki duyusal uyumdur.Cevap:E
26.Uzakta bulunan bildiğimiz bir evi gördüğümüzde bunun aslında göründüğü kadar küçük olmadığını bilir,onu gerçek boyutlarıyla algılarız.
Bu durum algının hangi özelliği ile ilgilidir?
A)Algıda bütünlük
B)Algıda gruplama
C)Algıda seçicilik
D)Uzay algısı
E) Algıda değişmezlik
ÇözümDaha önceden bilinen uyarıcıların farklı koşullarda olsa aynı boyutlarda algılanması aldıda değişmezliktir.Cevap:E
27.Herhangi bir arabayı tek tek pencerelerinden,kapısından farlarından gelen uyarıcılarla değil bütünleşmiş olarak toplu halde algılarız.
Yukarıdaki durumu en iyi açıklayan kavram aşağıdakilerden hangisidir?
A)Algıda değişmezlik
B)Algıda seçicilik
C)Algıda organizasyon
D)Derinlik algısı
E)Algı yanılması
Çözüm:Nesneleri bir bütün halinde algılamak algıda organizasyondur.Cevap:C
28.Aşağıdakilerden hangisi fiziksel ilüzyona örnektir?
A)Sisli bir havada,bir ağacın insan olarak algılanması
B)Bir kişinin ölen annesiyle her gece konuştuğunu söylemesi
C)Rüzgardan sallanan perdenin hayalet olarak algılanması
D)Karanlık bir odada yerdeki bez parçasının fare olarak algılanması
E)Ufka bakıldığında,yeryüzü ile gökyüzünün bitişikmiş gibi algılanma
Çözüm: Fiziksel illüzyon duyu organlarının yapısından veya uyarıcının özelliklerinden kaynaklanan illüzyondur. Her insanda aynı yanılgıya yol açar.Cevap:E
29.Güdülere bağlı olarak tepkilerin ortaya çıkmasında belirli bir sıra vardır.Aşağıdakilerden hangisinde güdülenme aşamaları sırayla verilmiştir?
A)İhtiyaç-dürtü-tepki-güdü
B)Güdü-İhtiyaç-dürtü-tepki
C)Dürtü-ihtiyaç-güdü-tepki
D)İhtiyaç-güdü-tepki-dürtü
E)İhtiyaç-dürtü-güdü-tepki
Çözüm: Güdülenme süreci sırasıyla;dürtü,ihtiyaç,güdü ve tepki olarak gerçekleşir.Cevap:C
30.Aşağıdakilerden hangisi sosyal güdülere örnek olarak gösterilemez?
A)Bir öğrencinin zeki olduğunu başkalarından duymak istemesi
B)Tiyatro sanatçısının alkışlanmak istemesi
C)Prim almak isteyen futbolcuların iyi mücadele etmesi
D)Bir babanın çocuklarına örnek olması için YKS ‘ye hazırlanması
E)Bir bebeğin karnı acıktığı için ağlaması
Çözüm: Açlık, susuzluk, cinsellik, annelik gibi güdüler fizyolojik kökenli güdülere örnektir.Cevap:E
31.Bazı hayvanların kış uykusuna yatması,örümceklerin ağ örmesi,yarasaların ışıktan kaçması içgüdüsel davranışlara örnektir.
Aşağıdakilerden hangisi içgüdüsel davranışların özelliklerinden değildir?
A)Öğrenmeye bağlı değildir
B)Bir türün bütün bireylerinde görülür
C)Aynı uyarıcı ortamında aynı şekilde ortaya çıkar
D)Davranış kalıtım yoluyla aktarılır
E)Deneyimler sonucu öğrenilir.
Çözüm:İçgüdüler niçin yapıldığı organizma tarafından bilinmeyen davranışlardır deneyimler sonucu öğrenilmez.Cevap:E
32.Birçok öğrenci YKS sınavı esnasında kalbi hızla çarpar,elleri heyecandan titrer ve ağzı kurur.Bu parçadan yola çıkılarak duygular hakkında aşağıdakilerden hangisi söylenebilir?
A)Özneldir
B)Karmaşık yapıdadır
C)Geçmiş tecrübelere dayanır
D)Fizyolojik etkisi vardır
E)Önyargılara dayalıdır
Çözüm:Duygular insanda kalp çarpıntısı ,el titremesi gibi fizyolojik tepkilere neden olur.Cevap:D
33.Hoş olmayan bir durumla ,örneğin saldırmaya hazırlanan bir köpekle karşılaştığımızda korku duygusu oluşur.Bu da bize ilerde benzer bir durumla karşılaştığımızda kaçmamız gerektiğini öğretir.Bu parçada korku duygusunun hangi özelliği vurgulanmaktadır?
A)Psikolojik değişikliklere neden olması
B)Farklı heyecanlarda aynı tepkinin verilmesi
C)Fizyolojik durumu etkilemesi
D)Davranışları biçimlendirmesi
E)Her bireyde aynı biçimde görülmesi
Çözüm: Duygular davranışları etkiler ve şekillendirir.Cevap:D
34. Duyguların ifadesinde sözlü ve sözsüz iletişim bir bütündür. Sözel ifadelerde birey gerçek duygularını karşı tarafa yansıtmayabilir ya da aslında hissettiği duyguların tam tersini söyleyebilir.
Bu bilgilere dayanarak aşağıdaki yargılardan hangisine ulaşılabilir?
A)Duyguları bastırmak gerekir
B)Duygular kontrol edilemez
C)Duyguların sözel ifadesi özneldir
D)Farklı duygular aynı tepkiye yol açar
E)Duygular çevresel koşullara göre değişir
Çözüm:Duyguların sözel ifadesi özneldir bireyden bireye farklılık gösterir.Cevap:C
35.Normal bilinç durumu,kişinin kendi duyumlarını,çevreden gelen uyarıcıların ve bunları değerlendirilmelerinin farkında olduğu uyanıklık durumudur.
Buna göre aşağıdakilerden hangisi normal bilinç durumunun bir özelliğidir?
A)Derin uyku durumu
B)Algıları bilgiye dönüştürme
C)Biyolojik saatin bozulması
D)Uyarı yoksunluğu
E)Kaygı ve stres
Çözüm: Birey, bilinç durumunda dikkatli bir uyanıklık hâlindedir ve çevresindeki uyarıcıları algılayarak onları bilgiye dönüştürebilir.Cevap:B
36.Meditasyon birçok kültürde ve dinde uygulanan manevi bir arınma tekniğidir.Buna göre meditasyonun amacı aşağıdakilerden hangisidir?
A)İradeyi durdurmak
B)Zengin hayaller oluşturmak
C)Beden üzerinde ruhsal denetim sağlamak
D)Toplumsal sorunlara çözüm bulmak
E)Fiziksel gelişimi hızlandırmak
Çözüm:Meditasyon beden üzerinde ruhsal denetim sağlayarak gerginlikten ve kaygıdan kurtulmayı sağlar.Cevap:C
37. Sosyal etki insan, grup veya toplumun bireyin davranışlarını olumlu ya da olumsuz yönde etkilemesi ya da değiştirmesidir.
Aşağıdakilerden hangisinde sosyal etki yoktur?
A)Çarşıya çıkarken kravat takmayan Emrenin iş görüşmesine giderken takması
B)Kemalin polisen ceza almamak için belli hız sınırının altında gitmesi
C)Elifin giyimini arkadaş grubunun beğenisine göre yapması
D)Duygunun faydalı olduğuna inandığı için kitap okuması
E)Karşısında oturan insanların kendine baktığını fark eden Fatmanın kendine çeki düzen vermesi.
Çözüm: Birey sosyal bir etkiye, uyma ya da uymama davranışı ile karşılık verir.Cevap:D
38.Tutumlarda bilişsel,duygusal ve davranışsal olarak üç ögeden oluşur.Nesneye ilişkin bilgiler bilişsel,bilgilere bağlı heyecanlar duygusal,belli bir biçimde tepki gösterme de davranışsal ögelerdir.
Buna göre bir öğrencinin Matematik dersine karşı göstermiş olduğu olumsuz tutumun duygusal ögesi aşağıdakilerden hagisidir?
A)Matematik dersini dikkatle dinlemesi
B)Matematiğin tüm konularını bilmesi
C)Matematik dersini dinlememesi
D)Matematik dersini sevmemesi
E) Matematik öğretmeninin ismini unutması
Çözüm:Matematik dersinin sevilmesi duygusal ögedir.Cevap:D
39.Uyma davranışı,bireylerin düşünce ve davranışlarını,üyesi oldukları grubun normlarına uyacak biçimde düzenlemelerine denir.
Buna göre aşağıdakilerden hangisi uyma davranışına örnek olarak gösterilemez?
A)Yemekhanede yemek yiyecek bir öğrencinin sıraya girmesi
B)Arkadaşları rap müzik dinleyen gencin rap müzik dinlemeye başlaması
C)Kütüphanede öğrencilerin sessizce ders çalışması
D)Geometri dersini çok seven gencin ders calışması
E)Yolda belli bir yere bakan grubu görenlerinde o yöne doğru bakması
Çözüm:Geometri dersinin sevilmesi bireysel tutumdur grubun etkisiyle gerçekleşmez.Burda uyma davranışı yoktur.Cevap:D