Yumuşama ve Sonrası. Diğer Önemli Gelişmeler. - TYT AYT 2023 (YKS 2023) Uzaktan Eğitim

Sınavlara CANLIDERSHANE.NET Uzaktan Eğitim ile hazırlanın kazanın

ORTADOĞU'DAKİ DİĞER GELİŞMELER. 1958 yılında yapılan darbeyle monarşinin yıkılarak cumhuriyet rejimine geçilen Irak'ta 17 Temmuz 1968'de gerçekleşen kansız bir darbenin ardından iktidar tamamen Baas Partisi'ne geçti. Hükümete ağırlığını koyan Baas Partisi, örgütlü yapısıyla hemen hemen bütün kurumları ele geçirmeyi başardı. 1953'te babasının yerine geçen Şah Muhammed Rıza Pehlevi'nin 1962 yılında hayata geçirmek istediği " Ak Devrim"e ve bununla başlayan reformlara karşı başta ulema olmak üzere birçok kesim Şah'a karşı muhalefetini artırdı. Ekonomik sıkıntı yaşayan büyük bir kesimin ulemanın da yönlendirmesiyle Şah'a karşı Ocak 1978 yılında başlayan isyan hareketi 1979 Şubatına kadar devam etti. Grevler ve gösteriler ülkeyi ve ekonomiyi felç ettiği ülkede Şah ülkeden kaçmak zorunda kaldı. 1 Nisan 1979'da İran resmen İslami cumhuriyet oldu. Aralık 1979'da Humeyni ülkenin tek lideri oldu. Humeyni lider olduktan sonra hem ABD hem de SSCB'ye karşı uzlaşmaz bir turum izledi, Tahran'daki ABD Büyükelçiliğindeki rehine krizinden sonra İran – ABD ilişkileri iyice koptu.

 

YUMUŞAMA DÖNEMİNDEKİ DİĞER ÖNEMLİ GELİŞMELER. Petrol, elektrik ve otomotiv sektörlerinde önemli üretim artışı oldu. Bu gelişmelerle dünya ekonomisi hızlı bir büyüme dönemi yaşadı. Uluslararası ticaret hacmi % 7 oranında büyüdü. Ayrıca büyüme işsizlik oranını da düşürdü. Uydu teknolojisi sayesinde de televizyon programları uluslararası bir boyut kazandı. İlk kez "1964 Tokyo Olimpiyatları" canlı televizyon yayını ile bütün dünyaya ulaştırıldı. Fransa'da "68 Kuşağı" öğrenci hareketleri başladı. Zamanla bu hareket öğrenci ve işçi hareketleri şeklinde dünyaya yayıldı. Devletlerin ekonomik kalkınma politikalarına hız vermeleriyle beraber ekonomik kalkınmada önemli bir ivme yakalandı, bundan dolayı bu döneme "Muhteşem Otuzlar (1945–1975)" dendi. Bilimsel ve teknolojik anlamda önemli buluşlar yapılarak füze sistemlerinde önemli ilerlemeler sağlandı. SSCB 1957'de ilk uzay aracı olan Sputnik'i uzaya fırlattı. Bir yıl sonra da ABD, Ulusal Havacılık ve Uzay dairesini (NASA) kurarak ilk uydusunu uzaya gönderdi. 1961'de Rus Yuri Gagarin, Vostok–1 uzay aracı ile ilk kez uzaya giden insan oldu. 1969'da Amerikalı astronot Neil Amstrong aya inince ABD uzay yarışında öne geçti. İlk bilgisayarı insanlık tanıdı. 1978'de APPLE'ın fabrikalarda kullanılmasıyla bilgisayar, sanayi alanına girdi. İletişimdeki baş döndürücü gelişme "interneti" ortaya çıkardı. 1969 yılında ilk olarak ABD'de bilim adamları arasındaki iletişimi sağlamak maksadı ile deneme niteliğinde olan "ARPANET" Amerikan Gelişmiş Savunma Araştırmaları Dairesi kuruldu. Daha sonra "ARPANET" ABD'deki bütün üniversitelerin araştırma kuruluşlarının bilgisayarlarını bünyesinde toplayarak büyüdü. 1991'de ABD'de internetin, ticari amaçla kullanılmasını engelleyen tüm kısıtlamalar kaldırıldı. Çin'de Mao'nun önderliğinde "Kültür Devrimi" başladı. Ancak devrim yüz binlerce Çinlinin ölümüne mal oldu. Hızlı sanayileşme ve tarımda makineleşme hem ülkeler içinde şehirlere hem de üçüncü dünya ülkelerinden sanayileşmiş ülkelere göçü tetikledi. Bilimsel ve teknolojik gelişmelerle ulaşılan düzey ve gelecek konusundaki bilinmezlik, edebiyatta post modern (modern ötesi) anlayışın 1960'lardan itibaren hâkim olmasına yol açtı. 1950'lerde ortaya çıkan "Rock And Roil" tarzı bu dönemde de etkisini sürdürdü. Heavy Metal müzik türü ve bu türün temsilcisi olan Rolling Stones grubu döneme damgasını vurdu. Olimpiyatlar, FİFA Dünya Kupası, Avrupa Futbol Şampiyonası, Akdeniz Oyunları, UEFA müsabakaları, FIBA Dünya Basketbol Şampiyonası ve FIVB Dünya Voleybol Şampiyonaları önem kazandı, bu etkinlikler televizyon kanalları ile neredeyse bütün dünyaya ulaştırıldı. Türkiye 1971 yılında düzenlenen Akdeniz Oyunları'na ilk kez ev sahipliği yaptı.

 

YUMUŞAMA DÖNEMİNDE TÜRK DIŞ POLİTİKASI

I) Türkiye- ABD İlişkileri

1960'lı yıllardan itibaren Türk-Amerikan ilişkilerinde Kıbrıs Meselesi önemli rol oynadı. "Küba Krizi"ne bağlı olarak 1963'te Türkiye'deki ABD'ye ait Jüpiter füzelerinin bilgi verilmeden sökülmesi ve Türk-Yunan meselelerinde ABD'nin Yunan yanlısı politikası iki ülke arasında güven bunalımını doğurdu. Bu dönemde Kıbrıs meselesinde ABD'nin tavrını ortaya koyan Johnson Mektubu ve 1975–1978 yılları arasındaki ambargo dönemi Türk – Amerikan ilişkilerinde sarsıntılara yol açtı. Türkiye'nin Makarios'un yaptığı önerileri reddetmesi, Kıbrıs meselesinde iki toplum arasındaki gerginliği arttıracak,  Rum çeteler Türk köylerini yakıp yıkarak 25 bin Türk'ü göçe zorlayacak, 24 Aralık'taki "Kanlı Noel" denilen ve 24 Türk'ün şehit edildiği olay üzerine Türk savaş uçakları Lefkoşa üzerinde ilk uyarı uçuşunu yapacaktı. 1964'te Yunanistan'ın Ada ya daha çok asker ve silah göndermeye başlaması, Barış Gücü Kıbrıs'a henüz gelmeden Rum çetelerinin saldırıya geçmesi Türkiye'nin Kıbrıs'a müdahale kararı almasına yol açtı. Ancak bu kararın uygulanmasını istemeyen ABD Başkanı Johnson, yazdığı mektupla Türkiye'yi kararından vazgeçirmeye çalıştı. Mektubun ardından Türkiye müdahale kararından vazgeçmiştir. Ardından da İsmet İnönü 21 Haziran 1964'te ABD'ye giderek başkan Johnson ile bir görüşmede bulunmuştur.

1975–1978 Silah Ambargosu: Amerikan Kongresi'nin 1974 Kıbrıs Harekâtı'ndan sonra Türkiye'ye misilleme olarak 5 Şubat 1975'ten itibaren Türkiye'ye silah ambargosu uygulanması kararı almıştır. NATO içinde müttefik durumunda bulunan iki devletten birinin diğerine silah ambargosu tatbik etmesi Türkiye'nin dış politikadaki yalnızlığını bir kez daha gözler önüne sermiştir.

 

II) TÜRKİYE-SSCB İlişkileri. Molotov mektubunun sonrasında 1950–1964 arası dönemde Türk- SSCB münasebetlerinde 1950 ile 1960 arasında Ortadoğu'da ortaya çıkan gelişmelerinin ortaya çıkardığı huzursuzluk devam etti. 1964'e kadar SSCB Türkiye'nin Kıbrıs'ı bir NATO üssü haline getirmesinden korktuğu için, Kıbrıs konusunda Türkiye aleyhinde bir politika izlemiş, Türkiye'nin adaya müdahalesine karşı çıkmıştır. Bu arada ABD ile Kıbrıs sorunundan dolayı yaşanan gelişmeler ve özellikle Johnson Mektubu Türkiye'nin SSCB ilişkilerini yeniden gözden geçirmesine yol açacaktır. 1964–1970 arasında karşılıklı ziyaretlerle ortaya çıkan olumlu hava 1970'li yıllarla birlikte, yerini tekrar durgunluk ve soğukluk dönemi başlamıştır. 1974 Kıbrıs Harekâtı'na SSCB'nin karşı çıkması, Türk askerinin adadan çekilmesini istemesi, Garanti Antlaşmasını geçeriz sayması ve Kıbrıs meselesinin milletlerarası bir konferansta ele alınmasını istemesi Türk – SSCB ilişkilerinde tekrar soğukluğa yol açmıştır.

 

III) Türkiye-Ortadoğu İlişkileri. 1955–1959 arası dönemde Türkiye, Ortadoğu ülkeleriyle siyasi çatışmalardan dolayı sıcak bir münasebet kuramadı. Zira bu dönemde Batı bloğunun bir parçası olan Türkiye'nin Ortadoğu'da etkin olmasını istemeyen SSCB, bölgedeki nüfuzunu devam ettirmek için Batıyla çatışma halinde olan Arap Ülkelerinin Türkiye'yle diyalog kurmasının önüne geçmiştir. Fakat Türkiye, 1963-64'ten 1973 Petrol Krizine kadar olan dönemde ise Kıbrıs meselesinden dolayı Ortadoğu ile ilişkilerini ısıtma yoluna gitti. Bu amaca yönelik olarak Türkiye1967 Arap – İsrail Savaşları'nda Arap devletlerini destekleyerek Amerikan üslerinin Arap devletleri aleyhine kullanılmasını engelleyerek, bu ülkelere insani yardımda bulundu ve bilhassa 1969'daki Mescid-i Aksa yangınına büyük tepki gösterdi ve bu gelişme üzerine Rabat'ta toplanan İslam Zirve Konferansı'na katıldı. Dahası 1973 Petrol Krizi'yle beraber yükselen petrol fiyatları Türkiye'nin Arap ülkeleriyle ilişkilerini güçlendirme ihtiyacını artırmış, özellikle bu ülkelerle ihracat yapılması için girişimler artmıştır. 1981'deki İslam Zirvesi'ne ise Türkiye, ilk kez başbakan düzeyinde katılırken, bu dönemde son olarak Arap ülkelerinin reddettiği Camp David Antlaşması da bu devletlerle olan münasebetler çerçevesinde Türkiye tarafından reddedildi.

 

IV) Ermeni Terör Olayları ve ASALA. 1975 yılında Lübnan'ın Beyrut şehrinde kurulan ASALA, Türkiye ile müttefiklerini can düşmanı saymakta ve Ermeni davasının ancak, silahlı mücadeleyle çözümlenebileceği görüşünü savunmakta idi. Örgütün amaçları: 1915 yılında Türkiye'de meydana geldiğini iddia ettikleri "Sözde Ermeni Soykırımı'nın" Türk Devletince itirafını sağlamak, Türkiye'yi bu sözde soykırım nedeni ile tazminat ödemeye zorlamak, Türkiye'nin işgal ettiğini iddia ettikleri Doğu ve Güneydoğu Anadolu yöremizdeki toprakların sözde yasal sahiplerine yani Ermenilere iadesini sağlamaktı. ASALA bu amaç doğrultusunda ilk eylemini Dünya Kiliseler Birliği'ne yaptığı bir bombalı saldırıyla sahneye koydu. 1973'te Los Angeles'te, Başkonsolos Mehmet Baydar ve Yardımcısı Bahadır Demir'in bir Ermeni terörist tarafından katledilmesi, Ermeni iddialarının dünya kamuoyuna duyurulması için yeni bir yöntemi ortaya çıkaracaktı. Bu olaydan sonra Ermeni teröristler, genellikle yurt dışındaki Türk temsilcilerini ve diplomatlarını hedef alan terör faaliyetlerine giriştiler. Ermeni teröristler, 21 ülkenin 38 kentinde, 39'u silahlı, 70'i bombalı, biri de işgal şeklinde olmak üzere toplam 110 terör olayı gerçekleştirmişlerdir. Bu saldırılarda 42 diplomatımız ile 4 yabancı hayatını kaybederken, 15 Türk ve 66 yabancı uyruklu kişi de yaralanmıştır. Ayrıca Ermeni terör örgütleri amaçlarına ulaşabilmek için Türkiye'de etkinlik gösteren ayrılıkçı terör örgütleriyle iş birliği yapmışlar, Türkiye'nin sorunlar yaşadığı bazı ülkelerle, başta Yunanistan olmak üzere yakın ilişkiler kurmuşlardır. 1983 Paris Orly Havaalanı saldırısından sonra örgüt birçok ufak gruba bölünmüş,  zamanla örgüt içi çekişmeler ve anlaşmazlıklar ortaya çıkmış, Agop Agopyan ölümüyle de, Ermeni halkından da yeterli destek göremeyen ASALA tarih sahnesinden çekilmiştir.

 

V) Kıbrıs Meselesi ve Türk – Yunan İlişkileri. Yunanistan, Kıbrıs konusunu 1954 yılında konuyu Birleşmiş Milletler Teşkilatı'na taşıyınca, Türkiye, Yunanistan'ın amacının Adaya sahip olmak olduğunu anlamış, konuyu milli bir politika hâline getirmiştir. Türkiye, Kıbrıs sorununu Batı dünyasının ve müttefiklerinin dayanışması açısından ele almış, adımlarını buna göre atmıştır. Bu durum Yunanistan'ı rahatsız edecek, Yunanistan 1955 yılında EOKA terör örgütünü kurarak işi illegal boyutlara taşımaya çalışacaktır. EOKA adada taşkınlıklar yapacak, Rum halkı kışkırtmaya çalışacaktır. Öte yandan İngiltere, Kıbrıs'ta yaşanan olayların bir bunalım hâline dönüşmesi üzerine Londra'da bir konferans toplanmasına karar vermiş,  1955 yılında açıklanan bir kararla olay uluslararası bir boyut kazanmıştır. Konferansta İngiltere'nin adaya bir özerklik statüsünün verilmesini gündeme getirmesi Türkiye'yi kaygılandırmış,  Rum çetelerinin, Türk köy ve kasabalarına saldırılar düzenlemesi durumu nazik boyutlara taşımıştır. 11 Şubat 1959 Zürih Antlaşması ile de Kıbrıs'ta bağımsız bir cumhuriyet yönetimi kurulması, Türk ve Rum toplumlarının haklarının neler olacağı kararlaştırılmış,. Zürih Antlaşması'nı 19 Şubat 1959 tarihli Londra Antlaşması takip etmiştir. Zürih ve Londra Anlaşmaları doğrultusunda 16 Ağustos 1960'ta bağımsız Kıbrıs Cumhuriyeti ilan edilmiş, cumhurbaşkanlığına Rum lider Makarios, yardımcılığına da Türk lider Dr. Fazıl Küçük getirilmiştir.Kıbrıs meselesi, Mayıs 1965'te Türkiye ile Yunanistan arasında yapılan ikili görüşmelerle çözülmeye çalışılmıştır. Ancak Kıbrıs Rumlarının tutumu ve Yunanistan'da askeri müdahale ile hükûmet değişikliğinin yaşanması istenilen sonucun alınmamıştır.bYine bu dönemde adayı ilhak etmek isteyen Yunanistan'ın bu amacının önünde engel olarak gördüğü Kıbrıs Rum lideri Makarios'u, Nicos Sampson'un düzenlediği bir darbeyle düşürmüş, böylece Yunanistan Kıbrıs'a açıkça müdahalesinin önü açılmış oldu. Bu arada EOKA üyeleri Nicos Sampson'u cumhurbaşkanlığına getirirken "Kıbrıs Helen Cumhuriyeti"ni ilan ettiler. Sampson darbesini Türkiye, anayasa düzeninin yıkılması, gayrı meşru bir idarenin kurulması ve Kıbrıs konusundaki antlaşmaların ihlali saymış ve yeni idareyi tanımadığını bildirmiştir. Keza İngiltere sert bir şekilde, yeni hükümeti tanımadığını ilan etmiştir. Türkiye, Garanti Antlaşmasının 4'üncü maddesinin verdiği yetkiye dayanarak, İngiltere ile beraber Kıbrıs'a müdahale etmeye karar vermiş ve Başbakan Bülent Ecevit, İngiltere hükümeti ile temas etmek üzere 17 Temmuzda 1974'te Londra'ya gitmiştir. ABD'nin baskıları ve NATO Müzakerelerine rağmen Yunan Cuntasının Sampson'u adadan geri çekmemesi üzerine 20 Temmuz 1974 sabahı, Türk silahlı kuvvetleri, Türk jetlerinin havadan himayesinde, Girne bölgesinden Kıbrıs'a ayak basmaya başlamıştır. 22 Temmuz akşamı ateşkes yürürlüğe girdiğinde Türk kuvvetleri Girne-Lefkoşe yolunu kontrol altına almışlar ve Girne kıyılarında da bir genişleme yapmışlardı. Öte yandan Güvenlik Konseyi, Türkiye'nin Kıbrıs'a çıkarma yapmaya başlaması üzerine birdenbire hareketlenmiş, Kıbrıs harekâtının daha ilk günü, 20 Temmuzda, aldığı 353 sayılı kararla, tarafları ateşkese ve adadaki bütün yabancı kuvvetleri adadan çekilmeye ve bütün ülkeleri Kıbrıs'ın egemenlik, bağımsızlık ve toprak bütünlüğüne saygıya davet etmiştir. Güvenlik Konseyi'nin 353 sayılı kararını kabul ederek 22 Temmuz 1974 saat 17.00'den itibaren harekâtı durdurmuştur. 2'inci Kıbrıs Harekâtı 16 Ağustos 1974 akşamı saat 19.00'dan itibaren Türkiye'nin, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin aynı günlü ve 360 sayılı kararına uyarak ateşkesi kabul etmesiyle sona ermiş, iki gün içinde Türk silahlı kuvvetleri, Magosa-Lefkoşe-Lefke- Kokkina çizgisine ulaşarak adanın % 38'ini ele geçirmiştir. 2'nci Kıbrıs Harekâtı, birincisinin aksine, dünya kamuoyunda Türkiye'nin aleyhine bir havanın doğmasına sebep olmuştur. 1'inci Harekât bir hukuki müdahale mahiyetinde telakki edilmesine mukabil, 2'inci harekât bir toprak iktisabı ve bir işgal olarak telakki edilmiştir. Türkiye her şeye rağmen kararlılığından ödün vermemiş,  Türk toplumu 13 Şubat 1975'te Rauf Denktaş'ın liderliğinde "Kıbrıs Türk Federe Devleti"ni kurmuştur. Fakat BM her şeye rağmen Türkiye'nin karşısında yer almış, Genel Kurul, 13 Mayıs 1983'te Kıbrıs Rumlarını "Kıbrıs Hükûmeti" olarak tanıma kararı almıştır. Bu gelişmeler karşısında Türk toplumu da 15 Kasım 1983'te "Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti"ni kurmuş, ilk cumhurbaşkanı olarak Rauf Denktaş seçilmiştir. Türkiye Cumhuriyeti, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ni kurulduğu gün tanıyan ilk devlet oldu. Buna karşılık, Yunanistan ve Kıbrıs Rum yönetimi Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin bağımsızlık kararını tanımayacaklarını açıklamışlardır.

 

ÖNEMLİ HATIRLATMA: Annan Planı Türk ve Rum kesimleri hâlinde bölünmüş Kıbrıs Adası'nın bağımsız devlet olarak birleştirilmesini öneren Birleşmiş Milletler planıdır. Adını, planı ortaya atan Kofi Annan'dan alır. Annan Planı'nın sunumu ilk kez 11 Kasım 2002 tarihinde yapıldı. Düzeltmeler ve eklemeler sırasıyla 10 Aralık 2002, 26 Şubat 2003 ve 29 Mart 2004 tarihlerinde oldu. Genel Sekreter planın en son şeklini taraflara 31 Mart 2004 tarihinde İsviçre'de Bürgenstock kentinde verdi. Plan Kıbrıs adasının İngiliz üsleri bölgesi haricinde kalan kısımlarının bağımsız ve federal nitelikte bir devlet olacak şekilde birleştirilmesini öngörüyordu. Plan gereğince Birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti kurulacak, Birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti'ndeki bakanlıkların en az üçte biri Türklerden oluşacaktı. Devlet başkanlığı ve başbakanlık makamları on ayda bir Türkler ve Rumlar arasında değişecekti. Nisan 2004'te KKTC ve Kıbrıs Cumhuriyeti'nde yapılan referandumlar ile oylamaya sunulan plan, Türk tarafında % 65 kabul gördüğü halde Rum oylarının %76 ret şeklinde olduğundan hayata geçirilememiştir.