I.1956 İsrail-Mısır Savaşı
Katılan Devletler: Mısır, İngiliz ve Fransızların desteğini kazanan İsrail.
Sebebi: Mısır'ın Süveyş Kanalı'nı millileştirmesine karşı İngiltere ve Fransa'nın İsrail'i kışkırtması, Filistinli Mültecilerin ülkelerinden çıkarılmalarıdır.
Sonuçları: Mısır yenildi. ABD ve SSCB'nin sert tepkisi ve BM kararı doğrultusunda İngiltere ve Fransa Mısır'dan çekildi. İsrail 1949 sınırlarına döndü. ABD ile SSCB arasında Orta Doğu'daki rekabet hız kazandı.
II. 1967–68 Arap İsrail Savaşları
Katılan Devletler: İsrail, Mısır, Ürdün ve Suriye
Sebepleri: Mısır'ın Akabe Körfezini İsrail'e kapatması, FKÖ'nün kurulması ve Ürdün'e yerleştirilmesi ve İsrail'in 6 Suriye savaş uçağını düşürmesi
Sonuçları: İsrail, Arap devletlerini mağlup ederek Doğu Kudüs, Golan Tepeleri, Sina Yarımadası ve Gazze'yi ele geçirerek sınırlarını dört kat genişletti, Süveyş Kanalı'na ulaştı.
1967 Arap-İsrail Savaşı Sonrası. 5 Haziran 1967 günü saat 08.00'de İsrail birliklerinin taarruzuyla başlayan savaşta, İsrail önce Ürdün ve Suriye'ye karşı savunma ve Mısır'a karşı saldırı yapmıştır.
Mısır'ın yenilmesi ve Süveyş Kanalı'nın ele geçirilmesi üzerine Suriye ve Ürdün'e saldıran İsrail ordusu Suriye'den Golan Tepelerini aldı. Savaşın sonunda, İsrail Süveyş Kanalı'na kadar olan toprakları ele geçirmiş, mülteci sorunu daha da artmıştır. İsrail ile baş edemeyen Arap devletleri arasında işbirliğinin önemi ortaya çıkmıştır. Arap ülkeleri, genişleyen İsrail sınırının kendi topraklarına da dayanacağı endişesiyle, mümkün gördüğü bütün olanak ve kuvvetlerini Mısır veya Suriye emrine vermiş ancak başarıya ulaşılamamıştır. İsrail'in, ihtiyacı olan silahları ABD'den sağlaması; Arapları, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği ile daha sıkı iş birliğine sevk etti, bu da, Orta Doğu'da SSCB'nin etkisini arttırdı.. Arap ülkelerine malzeme gönderilmesi ve personelinin eğitilmesini sağlamak amacıyla Orta Doğu'ya yerleşen Rusların Akdeniz'de kurduğu deniz üsleri, NATO ve Türkiye için hayati önem taşıyan Akdeniz egemenliğini hissedilir derecede etkiledi.
III. 1973 Arap – İsrail Savaşları (Yom Kippur Savaşı)
1967 Savaşı sonrasında ümitlerini BM'ye ve ABD – SSCB görüşmelerine bağlamış olan Arap devletleri umduklarını bulamayınca hızla silahlanma faaliyetlerine giriştiler. İşgal edilen Arap topraklarının topyekûn bir mücadeleyle kurtarılacağı fikrinde birleşen Mısır ve Suriye İsrail'e karşı ortak bir harekât düzenlemeyi planladılar. Mısır ve Suriye orduları, İsrail'in en büyük bayramını kutladığı gün (Yom Kippur) yani 6 Ekim 1973 günü saat 14.00'de başlayan taarruzuna önce Suriye tarafına ağırlık vererek karşı koymuş, Suriye ordusunu bertaraf ettikten sonra Mısır'a yönelmiş Süveyş'in batısına asker çıkarmayı başarmıştır. Yom Kippur Savaşı İsrail'i; askeri, diplomatik ve ekonomik alanlarda ABD'ye eskisinden daha bağımlı kıldı. Savaşın hemen ardından başlayan, başını Suudi Arabistan'ın çektiği ve İsrail'i destekleyen ülkeleri hedef alan petrol ambargosu Mart 1974'e kadar sürdü. Ambargo sonucu petrol fiyatları yükselirken, dünya çapında benzin sıkıntısı baş gösterdi. Bu savaşın ardından ABD, Mısır'la İsrail arasında Sina Antlaşması'nın imzalanmasını sağladıktan sonra Mısır'la bir antlaşma imzaladı. Ortaya çıkan barış ortamını devam ettirmek isteyen ABD dışişleri bakanı Henry Kissinger Mısır'la İsrail arasında bir mekik diplomasisi başlatarak tarafları bir barış antlaşması imzalanması konusunda ikna etti. Eylül 1978'de imzalanan Camp David Antlaşmasına göre; İsrail 1967 Savaşı'nda işgal ettiği Sina Yarımadasından çekilecek buna karşılık Mısır, İsrail'i resmen tanıyacak ve onunla diplomatik ilişki başlatacaktı. Antlaşma Gazze ve Batı Yaka bölgeleri hakkında ise tam bir açıklık getirmiyordu. Bu konuda sadece beş yıl içerisinde bu bölgelerde bir özerk yönetim kurulması için gerekli altyapı oluşturulması için çalışılmasını öngörüyordu. Camp David Antlaşması'nda Filistin Meselesi ile ilgili şu kararlar alındı: Gazze ve Batı Şeria'da yaşayan Filistinlilere, şekli ve mahiyeti, İsrail, Mısır ve Ürdün'ün ortak kararına göre belirlenecek beş yıllık bir süre için muhtariyet verilecek. Bu muhtariyet döneminde İsrail, bu iki toprakta, kendi güvenliğini de sarsmayacak şekilde, asker miktarını asgariye indirecekti. Antlaşmanın imzalanmasının ardından İsrail, Sina Yarımadası'ndan tamamen çekildi. Arap ülkelerinde ABD aleyhtarlığı artarken SSCB'yle yakınlaşma güçlendi. Ancak İsrail'in antlaşma şartlarına uymaması, Batı Şeria'da kalıcı Yahudi yerleşimleri inşa etmesi, Golan Tepelerini iade etmemesi ve Kudüs'ü başkent yapması gibi gelişmeler bölgedeki gerginliğin devam etmesine yol açmıştır.
ı) İslam Konferansı Örgütü (1969). Mescid-i Aksa'yı kundaklama girişimi üzerine İslam ülkeleri başkanları tarafından kuruldu. Örgütün merkezi Suudi Arabistan'ın Cidde şehridir. Amacı İslam ülkeleri arasında iktisadi, sosyal, kültürel, bilimsel alanlarda işbirliğini güçlendirmek, uluslararası örgütlerle dayanışmayı yürütmektir. Fas'ın başkenti Rabat'ta 22–25 Eylül'de Türkiye'nin de içinde olduğu 24 ülkenin katıldığı bir "İslam Zirvesi" toplandı. Bu zirvede kabul edilen bildiride İsrail'in Kudüs'ü boşaltması ve 1967 Haziran savaşında işgal ettiği Arap topraklarından çekilmesi istendi. İsrail'i tanımış olan devletlerin, İsrail ile diplomatik ilişkilerini kesmeleri çağrısı yapıldı. İkinci İslam Zirvesi Pakistan'ın Lahor kentinde düzenlendi, bu toplantıda Pakistan kendisinden ayrılan Bangladeş'in bağımsızlığını tanıdı. 1975'te yapılan toplantı da ise İslam Kalkınma Bankası'nın kurulması kararlaştırıldı. Örgüt, İslami Zirve, Dış İşleri Bakanlığı İslam Konferansı ve Daimi Sekretaryadan oluşur. Örgütün bugün 57 üyesi vardır. Bu örgütün resmi dilleri arasında Arapça, İngilizce ve Fransızca yer alır. Türkiye bu örgütün 2005 yılından itibaren Genel Sekreterliği'ni sürdürmektedir. Ekmeleddin İhsanoğlu örgütün genel sekreteridir.
k) 1973 Petrol Bunalımı. 1967 Arap – İsrail Savaşı'ndan sonra sorunun çözümünde istediğine ulaşamayan Arap Ülkeleri oldukça önemli bir enerji kaynağı durumunda olan petrolü Batı'ya karşın bir baskı aracı olarak kullanmak istemeleri krizin çıkmasına yol açmıştır. OPEC üyesi ülkeler 1970–1971 yıllarında kendi aralarında imzaladıkları Trablus ve Tahran anlaşmalarıyla petrol fiyatlarını kendi tekellerine aldılar. 1973 Savaşı'ndan sonra OAPEC'in (Petrol İhraç Eden Arap Ülkeleri Teşkilatı) petrolü bir silah olarak kullanıp, ABD ve bazı Batı ülkelerine ambargo uygulaması ve petrol üretimini kısması üzerine dünya üzerinde petrol fiyatları kısa bir zamanda dört katına çıkmıştır. 17 Ekim 1973'te verdikleri afise fiyatları yükseltme kararı ile İsrail'in 1967'de işgal ettiği Arap topraklarından çekilinceye ve Filistinlilerin yasal hakları güvenceye kavuşturuluncaya kadar, petrol üretimini her ay yüzde 5 oranında kısma kararları kısa zamanda etkisini tüm dünya çapında hissettirdi ve krize dönüştü. Bunun üzerine Avrupa İktisadi İşbirliği Teşkilatı (E.E.C.), 6 Kasım 1973de yayınladığı bir bildiride, Güvenlik Konseyinin 242 ve 338 sayılı kararlarını desteklediklerini, kuvvet yoluyla toprak kazanılmasını kabul etmediklerini ilan ettiler. Ayrıca, İsrai1in 1967de işgal ettiği topraklardan çekilmesini, bununla beraber, bölgedeki her devletin egemenlik, toprak bütünlüğü ve bağımsızlığı ile "güvenlikli ve tanınmış sınırlar içinde" barış içinde yaşama hakkına saygı gösterilmesi gerektiğin ilan ettiler. Bu ambargoya karşı net tavır alan tek ülke ABD oldu ve ABD Orta Doğu politikasında hiçbir değişiklik ve tesir yapmadı.. Hatta petrol üreten Arap ülkelerinin petrol politikası, Batının sanayisini çökertecek hale geldiği takdirde, Amerika'nın Basra Körfezi bölgesine bir silahlı müdahale ihtimalinden veya bunun planlamasından bile söz edildi. Arapların bu petrol silahına karşı ABD'nin başvurduğu ikinci yol da, Avrupa İktisadi İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı (OECD) çerçevesinde, 1974 Ekiminde, Amerika, Kanada, Fransa hariç Ortak Pazar ülkeleri, Japonya, İspanya, Türkiye, Avusturya, İsviçre, İsveç ve Norveç'in katılması ile Milletlerarası Enerji Ajansı'nın kurulması oldu. Bu kuruluşun amacı, enerji ve fakat bilhassa petrolün sağlanmasında, kullanılmasında bir işbirliğini, dayanışmayı ve ortak planlamayı gerçekleştirmekti. Krizin sonuçlarına bakıldığında ise: Batının sanayileşmiş ülkeleri, artan petrol fiyatlarını kolaylıkla kendi sanayi mamullerine ve teknolojilerine aksettirdikleri görülür. Bu arada petrol üreten Arap ülkeleri, bilhassa geri kalmış veya gelişmekte olan Müslüman ülkeler için yeterli bir yardım programı da gerçekleştirmediklerinden, Batının zengin ülkelerine vurmak istedikleri darbenin acısı, bu Müslüman fakir ülkelerin sırtından çıkmıştır.
c) İran – Irak Savaşı (1980–1988). İran-Irak İlişkilerinde 1969 yılında ABD'nin desteğini alan İran'ın önemli bir suyolu Şattü'l-Arap'ı almak istemesi ve bölgeye gemilerini göndermesi önemli bir dönüm noktası oldu. 1979 yılında İran'daki İslam devriminin sonucunda Humeyni'nin iktidara gelmesi ve Irak'ta büyük bir Şii çoğunluğun bulunması Şiilerin Humeyni tarafından kışkırtılacağını düşünen Irak devlet başkanı Saddam Hüseyin'i endişelendirdi. İran'ın iki ülke arasında anlaşmazlık konusu olan bölgeden askerlerini çekmeyi reddetmesi üzerine 22 Eylül 1980'de Irak ordusu sınırı geçti. Irak 16 Eylül'de, Şattü'l- Arap antlaşmasını feshettiğini açıkladı..
Sekiz yıl süren savaş 1988 Ağustos ayında yapılan ateşkes ile sonlandı. İran, görüşmeler için ön koşul olarak topraklarındaki tüm Irak askerlerinin çekilmesini isterken, Irak Şattü'l- Arap suyolu üzerinde ortak denetim kurulmasında ısrar etti. İki ülke arasındaki barış, ancak Irak'ın Kuveyt'i 1990 Ağustos ayında işgali ve ABD ile savaşa tutuşma korkusuyla İran'dan aldığı toprakları geri vermesiyle gerçekleşti. Irak-İran Savaşı, bir milyon insanın ölümüyle noktalandı. Savaşan taraflar ekonomik kaynaklarını tüketti. Savaşın sonucunda Irak-İran sınırı değişmedi. Savaşın etkileri yıllar boyunca hissedildi.