DİVAN-I HİKMET
è12. Yüzyılda, Hoca Ahmed Yesevi'nin söylediği "hikmet" adlı şiirleri bir araya getiren, Türk tasavvuf edebiyatının bilinen en eski örneklerini içeren kitaptır. Hikmet, "bilgece söz" demektir.
èDidaktiktir ve manzum bir eserdir. Nasihatname özelliği gösterir.
èGenel olarak "bilgi"nin öneminden, Yesevilik tarikatının temel ilkeleri, dünyadan şikâyet, cennet ve cehennem , peygamberin hayatı ve mucizeleri ,Allah aşkı, peygamber sevgisi işlenmiştir.
èEser Hakaniye lehçesiyle (Karahanlı Türkçesi) yazılmıştır.
èSade ve yalın bir dille yazılan bu eser , 144 hikmet ve 1 münacattan oluşur.
èDörtlük ve beyitle yazılmıştır. Dörtlüklerin her birine "hikmet" adı verilmiş ve bu hikmetler
Orta Asya ve Anadolu'da yayılarak halkı derinden etkilemiştir.
èAruz ve hece ölçüsü bir arada kullanılmıştır. 7'li, 12'li hece kalıpları kullanılmıştır.
èİstifham (soru sorma) ve Tecahul-i Arif (bilmezlikten gelme) sanatları kullanılmıştır.
èUlusal ögeler (ölçü, nazım biçimi, yarım uyak) ile dini terim ve ögeler bir arada kullanılmıştır.
èYunus Emre, Hacı Bektaş Veli, Hacı Bayram Veli gibi mutasavvıflara kaynak oluşturmuştur.
è Türk halk edebiyatı geleneğinin devamı, tasavvufi halk edebiyatı geleneğinin başlangıcı sayılır.
ÖRNEK SORU Divan- ı Hikmet ile ilgili aşağıdaki yargılardan hangisi yanlıştır?
A) Ulusal ögeler ve dini terimler bir arada kullanılmıştır.
B) Aruz ve hece ölçüsü bir arada kullanılmıştır.
C) Allah aşkı, peygamber sevgisi işlenmiştir.
D) Oldukça ağır ve sanatlı bir dille yazılmıştır.
E) Hakaniye lehçesiyle (Karahanlı Türkçesi) yazılmıştır.
CEVAP D Divan- ı Hikmet adlı eserde İstifham (soru sorma) ve Tecahul-i Arif (bilmezlikten gelme) sanatları kullanılmış olsa da eserin oldukça sade ve yalın bir dille yazıldığı söylenebilir.
OĞUZ TÜRKÇESİNİN ANADOLU'DAKİ İLK ÜRÜNLERİ
èOğuzlar, Büyük Selçuklu Devleti'nde çoğunlukla göçebe yaşam tarzını devam ettirmiş, geçimlerini hayvancılıkla sağlamış, otlak bulmak için mevsimlere göre yer değiştirmişlerdir. Alparslan'ın 1071'de Malazgirt Savaşı'nı kazanması, Büyük Selçuklu Devleti'ndeki göçebe Oğuzların ve diğer Türk boylarının Anadolu'ya yerleşip burayı yurt edinme süreçlerini hızlandırmıştır.
èBu dönemde bazı teşkilatlar, günümüz Türkçesiyle birer sivil toplum kuruluşu gibi çalışmıştır. Bunların en önemlisi olan Âhiyân-ı Rum (Anadolu Ahileri), bir esnaf örgütlenmesidir. Kendilerine özgü kuralları, giysileri, toplanma yerleri, tasavvuf ayinleri olan Ahiler, aralarına kabul ettikleri ve "çırak" dedikleri kişilere mesleki eğitim vermekle kalmamış, onların manevi eğitimlerini de üstlenmişlerdir.
èGerek tarikatlar biçiminde örgütlenen tasavvufun gerekse içinde tasavvufu da barındıran Ahilik teşkilatının Anadolu'da Oğuz Türkçesiyle oluşturulan edebî metinlerde çok önemli yansımalarıolmuştur.Özellikle ilk Türk tasavvufçusu kabul edilen Ahmet Yesevi'nin telkinleriyle Anadolu'ya gelen dervişler, tekkeler kurmuşlar, halka İslami prensipleri anlatmışlardır. Bir tarafta Mevlana'nın temsil ettiği Mevlevilik akımı, diğer taraftan Hacı Bektaşi Veli'nin temsil ettiği Bektaşilik anlayışı halka kucak açmıştır.
èSelçukluların dağılmasına kadar bir varlık gösteremeyen ve sadece konuşma dilinde kalan Oğuz Türkçesi, Anadolu Selçuklu Devleti'nin çöküşü üzerine, ortaya çıkan beyliklerin hükümet merkezlerinde birdenbire serpilmeye başlamış ve yeni yeni eserler ortaya çıkarmıştır.
èOn üçüncü yüzyılın son çeyreğinde Türkçe, resmî yazışma dili olarak kendisini göstermiştir. Bu dönemdeki eserlerin kaynağını, İslamiyet öncesi destanlar ve İslami dönemde oluşan hikâyeler oluşturmaktadır. Eserlerden bazıları Arap ve Fars edebiyatlarından alınan olaylara milli unsurların eklenmesiyle oluşturulmuştur.
èBu dönemin destanî hikâyeleri Anadolu'da oluşmuştur; yaşanmış bazı tarihî gerçekleri dile getirmektedir. Özellikle fetih ve gaza temalarını işleyen kahramanlık hikâyeleri çok rağbet görmüştür.